29 Ocak 2009 Perşembe

sevgili günlüğüm

hay allah'ım yarabbim sabır sabır sabır,gezegende ne kadar kıl varsa hepsi bizim şirkette türemiş anlaşılan,şirketin yönetim kurulu kadrolarının bir kaç adet(türünün son örnekleri) temel taşı var.bunların asli görevleri şirket içinde çalışanlara uyguladıkları sıkı yönetim,asayiş(güya huzuru sağlıyorlar)sanki biz eğitilmemiş bir çocuk,onlarda bizi yontmaya çalışan eğitmen.12 eylül döneminde bile bu denli sıkı yönetim uygulanmamıştır.(farkındayım yanlış kıyaslama yaptım ama mecazen diyelim)bu despotların yaş ortalamaları 35 ile 45 arasında değişmekte. şirkette uyum sağlamak adına yapmamız gereken bazı hal ve hareketler vardır, örneğin;
yüksek sesle konuşmak yada gülmek, çok sakıncalı bir durum aman dikkat!
müşteriyle fazla samimi olmamak, programlanmış bir saat gibi nasılsınız iyimisiniz efem,bu cümlelerin dışına çıkarsan sonun felaket olur,hatta bikeresinde grip olmuşum ama izin almadım o gün çalışıyorum,müşterilerimizden birisi aradı sarı çizmeli memed ağa diyelim.sesim konuşurken kendini ele verdiğinden sordu memed ağa asi hanımefendi grip mi oldunuz? yanımdada despot hanfendilerden birisi var ben sanki kötü bir kelime duymuşum gibi bir telaşa kapıldım ki sormayın kısa ve net cevap verdim 'evet'.tabi ben öyle söyleyince memed ağa dururmu memleketim örf ve adetlerinden kaynaklanan bir centilmenlik ve insaniyetle devam etti konuşmasına;aman allah muhafaza bu havalarda dikkat edilmeli yalancı bahar işte aldatıyor insanı sonrada yatağa düşürüyor,siz iyisimi nane limon kaynatıp için iyi gelir haa bak ıhlamuruda ihmal etmeyin falanda filan devam eder memed ağa ben ezik büzük sadece evet hayır cümlerini kullanarak geçiştirdim konuyu yoksam abooooo yanımdaki despot hanfendiye ne cevap verirdim.biliyorsun asi iş harici müşterilerle konuşmak yasak o yasak bu yasak eeee peki serbest olan ne?takım arkadaşlarıyla fazla samimiyette göze batar,şirket telefonlarını özel hizmet için kullamak yasak(evimi gizli gizli arıyorum napim)işe geç kalmak hiç hoş bir durum değil,ölsende ruhun muhakkak gelmeli:)))önemli bir işin çıktı diyelim ve izin almam gerekli binbir türlü sözlü sınava tabi tutuluyorum ne işin var ne zaman biter bittiği anda hiç vakit kaybetme hemen gel.disiplin disiplin disiplin.başlıycam sizin disiplininize haaaaa yetti artık ne bu yaaaa kölemiyim yoksam cariyemi?bu kartolozların kahrını çeke çeke erken yaşlancam offfffffffffff.gencim ben kanım kaynıyo tabiki şen şakrak olacağım robot olmak için tasarlanmadım ki?gelde bu içi geçmişlere laf anlat nerdeeeeee anlatsamda anlamazlar ki ruhları paslı kokonolar sizi hııh.

28 Ocak 2009 Çarşamba

sevgili günlüğüm




BAĞIŞLA
Ya zamanından çok erken gelirim Dünyaya geldiğim gibi
Ya zamanından çok geç Seni bu yaşta sevdiğim gibi
Mutluluğa hep geç kalırım Hep erken giderim mutsuzluğa
Ya herşey bitmiştir çoktan Ya hiçbir şey başlamamış
Öyle bir zamanına geldim ki yaşamın
Ölüme erken sevgiye geç
Yine gecikmişim bağışla sevgilim
Sevgiye on kala ölüme beş...
sevgili aziz nesin

27 Ocak 2009 Salı

sevgili günlüğüm

hoşgeldin melek safalar getirdin ya gelmeseydin metroyu kaçırsaydın dolmuşta tacize uğrasaydın napardımmmm yarım kalırdım melek,hoşaf olurdum melek..severim bu şarkıyı emme kendi tabirimle söylemek daha bir gozel daha bir işveli, cilveli, oynak, moynak.nerdendi aklıma geldiki şimdik ahada bu şarkı heççç bilmiyemm.aslına bakarsanız son zamanlarda şu medyada, parlak cilalı hayatlarda, magazinsel yaşamlarda son moda; uffak göççük bir bebe doğurup gösteriş yapmak,son yılların trendi bu!maksat annelik değil gösteriş.falanca manken doğurdu himmetttt bende doğuracam filanca artizzz çocuğuna doğum günü hediyesi almış bir kamyon(ohaaaaa çüşşşşşş)bende doğuracam saffetttt. zanaatkarın(çöp sanatçısı) biride fiyaka olsun diye bebeğin kakasının resimlerini çekip medyaya satar, çok değerli bir bok alın arşivinize koyun hatta müzede sergileyin...
haber sitelerine göz gezdiriyorum dünyada olup biten önemli gelişmeler hakında bilgi edinmek için;önemli haber yerine baş sayfalarda magazin dünyasının gebe kadınları,hamilelik anıları,doğum merasimleri var.bu ne lahana bune turşu bune hıyar bu ne salata yada marul.halk Sefalet içinde kıvranırken kime ne! bir kamyon oyuncaklardan süslü püslü pahalı hediyelerden. fatma anne parasızlıktan çocuğunu tedavi ettiremezken,karnını doyuramazken,eğitimini sağlayamazken,beni ne elgilendirirki onların pohpohlu rezil hayatları.türkiyemin gerçek yüzü bunlar mı?ülen topunuza kibrit suyu çakim emi,tühhhhhh yere batasıcalar kalıbınıza şeklinize şemalinize tüküreyim siz bundanda utanmazsınız ki.

23 Ocak 2009 Cuma

sevgili günlüğüm

cellat yanıma yaklaşıp yağlı urganı boynuma geçirir ve sorar biraz sonra son nefesini vereceksin, dünyadan göçüp gitmeden önce var mı son isteğin?hah işte bana gün doğar bu sırada; olmazmı cellat emmi ohoooo hemde neler neler yapmak isterdim madem sordun kısaca isteklerimi söyleyiverem:)))
istek(1)bizim bakkal niyazinin ağzına sıç?mak.ne zaman görsem çocuklara eksik para veriyo hıyar.

istek(2)dolmuşlarda sıkça rastladığım ve suç üstü yakaladığım sapığın o anda şeyini tutup dolmuşun kapısına sıkıştırıp inim inim inletmek.ve bundan duyulan büyük bir haz ohhhhhhhh sefamı olsun işte budur demek(bıktım bu sapıklardan)

istek(3)bu biraz hafif kalır diğer isteklerin yanında fakat içimde bir uktedir yapmasam çatlarım zam istediğim halde zam yapmayan cimri genel müdür;seninde o çok sevdiğin arabana bir çizik değil koca bir kayayı alıp arabanın camında paralamak isterdim ve o anki surat ifadenle kahkahalara boğulmak.(zam istiyorum bananeeeee)

istek(4)ararat'ın zirvesine çadır kurmak; eksi sıfırın altında bilmem kaç derecede piknik yapmak halaylar çekmek(zırvaladım gene).

istek(4)komşu kızı hümeyranın herkesin içinde donunu aşağıya indirmek rezil rusva etmek.(bazen beni deli ediyor ukala,çarpık bacaklı çıta nolucakkk)

istek(5)nadide sultanın memelerini çiviyle patlatmak,ajda ablanın beynine estetik yapmak,seda zillisine boy boy erkek çocuk hediye etmek ki ilerde bolca lazım olacak kendisine.(bunlar magazin isteklerimdi)

istek(6)mahallenin cazgır kadınlarıyla oturup dedikodu eşliğinde nakışlar,oyalar,lifler,hazırlamak çeyizime.

istek(7)anneme geçenlerde gördüğü çay setini,babama ise tekel bayisini hediye etmek içindeki 2001 marka sigaralarla.(bir tiryakiye en güzel hediye bu olsa gerek)

son isteğim ise sıkı durun söylüyorum;her gece rüyalarımda ellerini tutarken gördüğüm,elleri ellerime değdiğinde titrediğim uzak sevdiğime;(seni seviyorum).tüm cesaretimi toplayıp işte bu sözü haykırmak isterdim. valla rezil olsamda artık kimin umrunda....

22 Ocak 2009 Perşembe

sevgili günlüğüm

sevgili günlük yüreğimin ağladığı bir günden yazıyorum sana bu satırları...nenemin sıcak tandır ekmeği geldi aklıma ağladım....farkettimki ben nenemi özlemişim deli gibi;onun kokusunu,sesini,bana verdiği sıcacık güven duygusunu,nasırlı elleriyle saçlarımı okşamasını, kaynar suda haşlar gibi çimdirmesini...ah nene ahhh şimdi seslensem sesime ses verirmisin koşarmısın imdadıma...bilirim iki elin kanda olsa gelirdin koşa koşa... ölümün yüzü soğuktur nene toprak ağır gelir, kalkmak istersin ama nafile kaldıramazsın başını...nur içinde yat nene toprağın bol olsun rahmetle...cefakar nenem seni çok seviyorum.ufak kırıntılarda olsa hatırımda kalanlar olsun ne kaldıysa anlatmak seni kelimelerin en güzeli...seninle yaşadığım günlerin anısı kamçılıyor yüreğimi, anlatmak istiyorum peştemalli nenemi az ve öz cümlelerle.nenem;sözünün eri hani erkek gibi kadın derlerya aynı öyleydi,sırtında şalı boynunda siyah şövesi,başında kofik'i ile tipik bir doğu kadınıydı.yılların vermiş olduğu çizgiler süslesede yüzünü gençliğinden kalan güzelliğini hiç yitirmemişti yosun yeşili gözleri vardı ipek gibide bir ten, güzeldi nenem! çok küçük yaşta zorla kaçırmış pala bıyıklı çapkın dedem.tüm çocukluğumu neredeyse nenemle beraber geçirdim kıl kuyruğu gibi yapışmıştım kadına benden kurtulması ne mümkün:))ne ben ondan ayrılırdım nede o!
hatırlarmısın nenem;
Dere boyuna inerdik inekleri otlatmaya, sıcaktan yorgun düştüğümüzde soluğu kavak ağacının gölgesinde alırdık derenin serin suyuyla erzaklarımızı(domates, salata, yeşil soğan)yıkar tandır ekmeğiyle yerdik afiyetle.yayık ayranında ne güzel giderdi yanında.karnımı doyurduğumda başımı kucağına koyardım saçlarımı okşaman için.sen saçlarımı okşardın ben tatlı tatlı sırıtırdım:)ara sıra; sarı inek keyfimi bozardı ama yinede şikayetçi değildim halimden…ne zaman başım sıkışsa sana koşardım can simidimdin. annemin dayaklarından az mı kurtardın beni nenem.yazları çok sıcak olduğundan evde uyumaz avluya sererdik yatağımızı, koynunda yıldızları seyredip uyumak ne güzeldi.ilerleyen yaşına rağmen çok çalışırdın;tarlada, bağda,bostanda... tandırı yakıp ekmek pişireceğin zaman sana çalı çırpı toplardım sonrada yanına ilişir tandırdan çıkan sıcak ekmekleri üzerinde tereyağını gezdirip çeçil peyniriyle yerdim...sarıkızı sağarken türküler çığırırdın yanık kürtçenle, uzun hava söylerdin sıkılırdım...şimdi o sıkılmalarımı nasılda özlüyorum keşke içimdeki özlemi hissetsen...duysan...

20 Ocak 2009 Salı

sevgili günlüğüm

ben küçükken diye başlamak istiyorum yazıma;ve devam ediyorum eteğimdeki taşları bir bir dökmeye bahsi geçen karakterler her ne kadar isim olarak tarafımdan sansürlensede yaşananlar birebir reel.bizim köyün;oynak fingirdek, işveli, cilveli bir kızı vardı adı mahmure olsun burda:)))sene 1990.ben o zamalar miniminnacık tüyü bitmemiş bir çocuk daha... mahmure ablaya bakar bakar iç geçirirdim hep. ona özenirdim giydiği kıyafetlere, takunyalarına,alımlı güzel vücuduna en çokta karpuz yarması memelerine:))o nasıl memeler öyle yürürken şangır şangır şangırdıyor.güzel olmasının yanı sıra çok ateşli bir hatundu gözüne erkek bir sinek kestirse bir bakışına bakardı herşey ikna kabiliyeti oldukça yüksek ve verimliydi...kıskanılırdı köyün kızları tarafındann çekemezlerdi, bir gün kendi horozlarınada göz koyacak diye.mahmure abla onlar gibi duygularını içe bastırmaz canı ne isterse onu yapmayı kendine mübah sayardı.başında bir büyüğü yoktu babası çok küçükken ölmüş annesi ise başka bir adamla evlenmişti.bakanı olmadığı için dul nenesi yanına almıştı.nene yaşlı olduğu için mahmureyle pek ilgilenemiyor göz kulak olamıyordu.başıboş kalan mahmureyse o samanlık senin bu samanlık benim fink fink firgirdeşiyordu köyün bütün horozlarıyla.bazen bana agide şekiri verir samanlığın kapısı önünde beklememi tembih ederdi sıkı sıkıya, ben ise henüz ne yapmaya çalıştığını anlamadan verdiği şekerin mutluluğuyla pür dikkat gözetlerdim etrafı, içerde olanlardan habersizce.hayatımda hiç onun gibi ateşli birini daha tanımadım kibrit çaksalar alev alev yanacak gibiydi.kendine has bir yürüyüşü vardı kalçalarıyla yuvarlak daireler çizer eteğini eliyle havalandırır öyle yürürdü ben burdayım dercesine:)))epilasyonun ne olduğunu ilk mahmure abladan öğrenmiştim yanımda bacak, koltuk altı, kaş, bıyık vs tüm genel temizliğini yapardı bende yaptığı el ağdasını şeker niyetine tüketirdim afiyetle.evleri evimizin hemen yanındaydı nenesi hastalandığında yıldırım gibi koşardı bize annemden yardım isterdi...bazen çocuk gibi davranırdı ben ve arkadaşlarımı ip atlarken görse hiç kimseye aldırmadan koca memeleriyle zıp zıp zıplardı.ahh mahmure abla ahhh keşke elinden tutan sana akıl veren kollayan gözetleyen bir büyüğün olsaydı yanında.hikayemin sonu güzel bitsin isterdim ama öyle olmadı mahmure abla kendinden 20 yaş büyük bir adama kaçtı gitti.ardından çok ağladığımı hatırlıyorum sonrada ip atlamaya devam ettiğimi....?

sevgili günlüğüm

penceremden bakıyorum güneş tam tepede gülümsüyor... yalancı baharı müjdeliyor sanki...evet bahar gelmeli artık! ağaçlar çiçek açmalı, tarlalarda renk renk papatyalar, gelincikler ardı sıra dizi dizi karşılamalı baharı. güneşe, toprağa, suya merhaba demeli en içten. arılar petekten peteğe konmalı, kuşlar cıvıldamalı,dağlarda; kardelenler toprağı çatlatmalı, gelen bahara gülümsemeli sımsıcak...kekik kokusu sarmalı buram buram dağları, yaylaları,patikaları,yamaçları...her gelen bahar yüreğimde türlü mutluluklara vesile olur eskiden yaptığım gibi gelincik tarlasında uyumak, uyanmak yeniden...ilkbaharda bunları anımsarım en çok hasret ve özlemle;kaç ilkbaharlar geçti yüreğimden dolu dolu. kaç kuşakları gördü geçirdi bu bahar kimbilir?hayat devam eder... ilkbaharlar gelir geçer sonsuzluk denen meret bu olsa gerek.geçtiğimiz ilkbaharda yaşama elveda diyen tüm merhumları rahmetle anıyorum.

19 Ocak 2009 Pazartesi

sevgili günlüğüm

günaydınlar merhabalar sevgiler saygılar hürmetler efenim......yine bir şafak vakti sürüne sürüne geldim sevgili mıntıkamıza...çayımın gelmesini beklerken birkaç nacizane cümleler kurayım istedim yada bir kaç anlamsızca veyahut anlamlıca olmadı herhangi birşeyde sıkıştırıveririm cümlelerimin arasına...ağzımda mentollü sakızı cart cart çiğnemekteyim(sakızın markasını reklam olmasın diye yazmadım! çok bilinçli tüketiciyin canımmmm)ekranlarda yemekteyiz diye deli saçması, saçmasındanda öte berbat bir yarışma varmış bizim ev halkı pür dikkat izliyor, gülüyor, yorumlar yapıyor; allah allah dedim nedir bunları bu kadar kırıp geçiren diye ufaktan bir göz atıverdim ama sırf merakımdan....?yarışmada 5 kişi yarışıyor her akşam düzenli olarak birine misafirliğe gidiliyor ve ev sahibi kendini beğendirebilmek için konuklarını iyi ağırlamak için yemekler hazırlıyor vs.. buraya kadar herşey normal fakat bundan sonrasında var asıl bir bit yeniği...sofraya oturan bay bayan çok bilmiş ukalalar önce kaşıklardan başlıyor eleştirmeye, masa düzeninden ortalıyor, yemeklerden bitiriyor...birbirlerine olmadık hakaretler ediyorlar yemekleri tanımlarken iğrençti,pisti,kötüydü vs gibi cümleler kullanıyorlar herşeyden öte allahın verdiği nimeti öpüp başına koyacağı yerde burun kıvırıp birde küçümsüyorlar ve bunun adınada çağdaşlık diyorlar ohhh ne güzel yaaa tam avrupai olmuşuz meğer.oysa bugün afrikada açlıktan ölen, bir kuru ekmeğe muhtaç çocuklar var ve kimse onları düşünmüyor,görmüyor. unutmayınki onların seçme hakkı bile yok!... hadi ondan geçtim peki ükemizdeki yoksul halk onlara bir bakın gidin görün bakalım sizin beğenmediğiniz yemekleri yiyebiliyorlarmı? eyyyy yapımcılar millet aç, yoksul, sefil, ülkemizde açlık sınırları her geçen gün dahada artmakta!bir lüxüs hayat modeli almış başını gidiyor gözünü sevdiğimin türkiyesinde... bizim geleneklerimiz sofra adabımız böylemiydi acaba?kurulan yer sofrasında allah ne verdiyse bölüşüp yemek o yemeklerden alınan lezzet haz yemek sofrasına duyulan saygı itina özen böyleydi bizim soframız.anadolu sofralarında yemekte konuşmak günahtan sayılırdı yemeğini bitiren ellerinize sağlık der öyle kalkardı buydu saygı buydu gelenek.şimdi yer sofralarının yerini masalar almış olsa bile gelenekler ve saygı hiç bitmedi...bu gibi programları yapan yöneticelere bir sözüm var bırakın insanlarla dalga geçmeyi yada bizleri yozlaştırmayı, zehirlemeyi!gerçekleri yansıtın yaptığınız programlar yapıcı olsun yıkıcı değil,biz kimseye benzemek istemiyoruzki onları model olarak görelim?bırakın artık başkalarına benzemeyi, onları taklit etmeyi birazda biz örnek alınalım yaşantımızla kültürümüzle bu daha güzel olurdu. sözümü burda bitiriyorum aslında yazılacak çok şey var fakat zaman yok şimdilik eyvallah.......

18 Ocak 2009 Pazar

sevgili günlüğüm

kısa yada uzun bence orta vadeli bir zaman diliminden sonra tekrar sizlerle olmanın mutluluğu içerisindeyim(biraz abarttım mı ne?)yaklaşık bir haftadan biraz geçkin bir zamandır yazmıyorum yazamıyorum elim tuşlara gitmiyor satırları beynimde toparlayamıyorum salaklaştım gene anlamıyorum bana yine bir haller oluyor çözemiyorum...şu horoz necatinin yüzünden hepsi mantığımı elimden alırcasına kinliydi sanki bana, buz tutan yüreğimi onun ısıtmaya ne hakkı olabilirdiki ben istemedikçe bu buzlar çözülmez zannederdim bunun içindi hayatımdaki ertelemelerim bunun içindi erkeklerden uzak duruşum yanlızlığı tercih edişim bundandı o benim kalbimin kapısını aralayacak kişi değildi olamazdı.kısacası sevgili dostlar o da diğer horozlar gibi çükü olan sadece belden aşağısı için evlilik düşünen kadınları bir eşya gibi gören horozlardandı... kadına hükmetmeyi seven, kadını ezik gören, zavallı gören,beyinsiz gören, bencil ve zavallının tekiydi.keşke diyorum bu dünyada horoz necatiler olmadan yaşam devam etseydi herşey ne güzel olurdu kimbilir? artık içimdeki, hayalimdeki atının üzerinde tüm heybetiyle beni bulmaya gelen prensimdende umudumu kestim gelmeyecek biliyorum bu dünyada horoz necatiler yaşamaya devam edecekler ve benim umudumda tükenip gidecek...kendi halime ağlasam mı gülsem mi delinin tekiyim ben içinde fırtınalar kopan fakat her kopan fırtınayı içine hapseden kendimle beraber tutsaklığa iten bir deliyim...kendime hiçbir zaman itiraf edemediğim bir feministim belkide....ama feminist olsam beyaz atlı prenste olmazdı hayatımda..neyim ben o zaman? neden herkeslerden kaçarcasına uzaklaşıyorum niye yüreğimdekileri kendime itiraf edemiyorum korkuyorum...bundan sonra karada yaşamakta istemiyorum tayyibin kızı olsaydım banada bir gemi alıverirdi ve karadan uzaklaşıp denizde yaşamayı tercih ederdim...bak yine hayal kurdum kendine gel asi hayallere dalma sen bu yalancı riyakar sahtekar hayata ayak uydurmalısın yaşamalısın herkes gibi alnına ne yazıldıysa kaderine boyun eğip yaşamalısın ister acı çek ister öl, geber fakat şunu unutma ne yaparsan yap hayattan vazgeçemezsin..

9 Ocak 2009 Cuma

sevgili günlüğüm

Bir çiçek ekmeye karar verdim menekşe olabilir hem çok nazlı hem de güzel aynı benim gibi:)sürekli gözümün önünde büyümesini istiyorum. masamda onun için bir yer ayırdım bilgisayarım ortada telefonum sağ tarafta çiçek saksımda hemen solumda olsun yanındada takvimim,hesap makinem ve masa saatim olacak.neden özellikle menekşe istiyoruma gelince; menekşe çiçekleri hem çok narin olup ilgi ile büyürler hemde yakın mazimde özel bir yeri vardır unuttuğum güzelim günleri hatırlatmasını istiyorum.bir diğer özelliğide günlük dışında beni dinleyen ikinci bir sırdaş…dostluğun çok zor kazanıldığı şu çekilmez iki yüzlü dünyada istiyorumki menekşem beni dinlesin beni anlasın sırlarımı saklasın.çiçekler insanları en iyi anlayan canlılardır.iki ayaklı riyakar insanların kazığını yemektense dilsiz çiçeğim can yoldaşım olur ona konuşurum.saçlarımı toparladım kırmızı kazağımla toparlak saçlarımın çok yakıştığını söyledi herkes bende gayet mütevazi bir şekilde başımı öne eğdim. biri bana böyle çok güzel olmuşsun dediğinde yerin dibine giriyorum adete utanıyorum hele horoz Necati ayyyy o ne fena bakıştı öyle neredeyse utancımdan yere kapaklanıyordum topuklu giymişim yerler kaygan horoz necatinin beni kestiğinide fark edince az daha düşüyordum.bir erkek bana derin derin baksın ve bende o sırada yürüyor olayım yürüyemem ki yamuk yumuk yürürüm heycanlanırım utanırım.offffffff ben neden böyleyim.sabah geldim masamda işlerimi toparlıyorum,telefonum çaldı horoz necati yan odadan beni arıyo öyle gereksiz konuşuyorki aptal kendini resmen ele veriyor belkide benim anlamam için çaba sarfediyo bilemiyorum.böyle lafı dolandıra dolandıra ima edeceğine direk söylesin cesur olsun biraz dimi yaa.neyse bizim kart kokkoşla durumlar düzeliyor galiba hatasını anlamış olmalıki sabah konuşmak için yanıma geldi ve özür diledi.bende hiç farkında değilmiş gibi aaa neden ne olduki ayyyy hiç farkında değilim gibi cümleler sarfettim zayıf noktamı öğrenmesini istemem çok cinimdir bu konularda. zaten öylede olunmalı kişi zayıf bir yerini yakaladımı hep ordan vurmaya çalışır ve hedefine en kestirme yoldan ulaşır.bugün de sütyen takmamış nasıl rahat ediyor bu şekilde anlamıyorum bide şakayla karışık demezmi göğüslerim çok küçük silikon taktırıcam valla yaparmı yapar bu delinin sağı solu belli olmaz.burnunuda beğenmiyo zağar, burnunun üzerindeki kemeri aldırmak için estetik yaptıracakmış bende 'kemer' nedir diye düşünüyorum meğer burnun üzerindeki çıkıntıymış.biz ona kambur diyoruz kibarca:)))neyse ben bu kızı anlatmakla bitiremem delinin teki tanımak lazım tam makbule karakteri.ben çiçeğimi ekmeye gidiyorum şimdilik hoşçakalın.

8 Ocak 2009 Perşembe

sevgili günlüğüm

burnumdan soluyorum ellerim titriyor sinirden uzun zamandır ilk defa bukadar çok sinirliyim kimseye bişeyde diyemiyorum içime attım kendi kendimi yiyiyorum.çirkin şey nolucak üstelik kart ve boyalı kokona sütyensiz geziyor bu soğukta, aynı zamanda hep tangalı normal kilotların nesi var acaba? fazla kapalı gelmiş olmalı.tanga giyerek heralde taş gibiyim mesajları veriyor çevre halkına.sarkan götünden haberi yok salağın.kimden mi bahsediyorum;şirketteki takım arkadaşlarım arasına henüz yeni dahil olan,otuz iki yaşında hiç evlenmemiş isim veremiycem ama rumuzu kokkoş olan bu sidikli sümsük karıdan bahsediyorum yani o kadar sinirliyimki ağzımdan çok fazla argo kelime çıkarsa affedin ve mağzur görün.şirkete ilk geldiği günü anımsıyorumda nasıl ürkek ve çekingendi nasıl ağır başlı hatun numaraları yapıyodu anlatamam bi ağır bir işveli sormayın.en çok da neye yanarım biliyormusunuz ona işi öğretmek için döktüğüm dillere yanarım kafasında kalas vardı sanki anlat anlat tekrar başa dön.anlamıyoki girmiyoki odun kafasına salağın.şimdide kalkmış bana ayak yapıyo tafra yapıyo ulan salak ne çabuk unuttun iyliklerimi hatalarını örtbas ettiğimi herşeyden önce sana gösterdiğim iyi niyetimi sıcak yaklaşımımı herşeyi alttan alışımı.işte ben buna nankörlük derim besle kargayı oysun gözünü.ekranda görünen resimde ona birebir uymuş aslında yürürken memeleri bir sağa bir sola savruluyor denizdeki dalga misali:))offffffffffff bütün tabii dengemi bozdu işte. oysa güne ne kadarda güzel başlamıştım nasılda neşeliydim hevesliydim mutluydum:(( bu arada canımda incirli turta çekti tamda zamanı sanki dert yanıyoz şunun şurasında günlüğüme allah allah yaaa.aaa bu arada özel hayatımla ilgili uzun zamandır bişey yazmıyordum aklıma gelmişken bir kaç gelişme oldu onlarıda belirtmeden geçemiycem.benden hoşlanan biri var bana henüz açılamadı ama çok yakın arkadaşıma söylemiş ilgi duyduğunu bende hareketlerinden ve ilgisinden anlıyorum anlamasına ama anlamamak işime geliyor.aslında bende hoşlanmıyor değilim, şu son zamanlarda gözüme daha bir yakışıklı geldi biraz saftirik falan ama iyi niyetli onun adınıda şimdilik horoz necati koyalım.ilerleyen günlerde yeni gelişmelerle tekrar birlikte olmak dileğiyle....

7 Ocak 2009 Çarşamba

sevgili günlüğüm

bu hafta nasıl geçecek hiç bilmiyorum çok tatil yaptım şimdi işe alışmam oldukça zor.sabahın er vaktinde geldim yine bizim fakirhaneye(şirket)aslında yapılan tahsilatlarda hiç de fakir gibi gözükmesede ödemelerde pek bir fukarayız nedense.vadesi gelen ödemelerde, ödemesini isteyen firmalara; çok nazik bir dil ve cilveli bir üslupla ödeme günümüz cumadır lütfen cuma günü arayınız derim kurulmuş saat gibi.fakat nedense bu cumalar birbirini kovalar ay sonu gelir ve hala ödeme yapılmamıştır.bendede yalanlar tükenmiştir ve farkında olmadan aynı firmaya yine aynı yalanı yutturmaya çalışırken kendimi ele verir sonrasında farkına varır toparlamaya çalışırım ki adam farketmesin zira öylede olur herkes benim gibi cin değil ki anlasın:)))işte bu halimi çok seviyorum kurnazım,akıllıyım,kolay kolay tava gelmem,yeri gelir hırçın bir kısrak gibi hızlı, yeri gelir dişi kartal gibi yırtıcı, yeri gelir nazik,kibar,asil bir hanım olurum.korkarım bu hafta oldukça zor geçecek,yapacak yığınla işim varken ben burda blog yazıyorum buda ayrıca komik ve tartışılır. çok hantallaştım evde otur otur tabi olacağı bu.radikal bir karar almak üzereyim fakat pişman olurum diyede çok endişeliyim saçlarımı sarıya boyatmayı düşünüyorum fakat esmerim sarı bana gidermi?yok yok kalsın en iyisimi ben hiç düşünmemiş olayım bu saç mevzusunu boyatsam öncelikle çalıştığım kurumda bir kaç klişe kelime duyacağıma eminim bunların başında aaaaaaaaa, ooooooooooooooo, iiiiiiiiiiiiiiiiiii hiç olmamış yazık ettin kapkara saçlarına,yakışmamış,biraz daha samimi bir ortam olsaydı eğer şu kelimeleride şıp diye söyleyivereceklerine eminim aynı telekızlar gibi olmuşsun yok yok o......bular gibi falan filan neyseki herkes haddini ve seviyesi bildiği için bu sorun yaşanmaz.peki yaaa ev? ailem ne diyecek bu duruma.onların fikirleri önemlidir sormadan boyatamam, sorsam; hayır yakışmaz çirkin olursun olduğundan büyük görünürsün hevesimi kırmak için binbir yalan söyleyecekler şimdi.babam zaten sarı saç kelimesini duyar duymaz kaşlarını çatacağından cesaret edemem ki sözümü bitirmeye:)))nalet olsun içimdeki sarı saç sevgisine ahh muro ahh seni çok iyi anlıyorum.hem ben niye takıldımki sarı saça bukadar onuda anlamış değilim daha düne kadar siyah ve uzun saçlarım övünç kaynağımdı bu gün ise aynaya baktığımda içimdeki bir ses hadi boya beni boya beni diye yalvarıyor adeta.hey saç boşuna bitarafını yırtma boyatmıycam seni vazgeçtim.şimdi aklım başıma geldi hani ben doğallıktan yanaydım ne oldu bana böle eskiden yani bundan 1 saat falan önce doğal saçlara bakire gözüyle bakardım.neyse ben artıkın işlerimin başına döneyim yoksam müdürüm amirim kovacak beni görev kutsaldır.THE END

6 Ocak 2009 Salı

sevgili günlüğüm

Dörtnala gelip Uzak Asya'dan Akdenize bir kısrak başı gibi
uzanan Bu memleket bizim! Bilekler kan içinde, dişler
kenetli ayaklar çıplak Ve ipek bir halıya benzeyen toprak
Bu cehennem, bu cennet bizim! Kapansın el kapıları bir
daha açılmasın yok edin insanın insana kulluğunu Bu davet
bizim! Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür Ve bir orman gibi
kardeşçesine Bu hasret bizim!

Diye yazdı sevgili nazım hikmet.yıllarca memleketinden uzak, memleketine aşık, memleketine hasret yaşadı.şuan ise değişen türkiye koşullarında o çok sevdiği memleketine getiriliyor sessizce.
peki ama neydi nazım'ı meleketinden koparan o büyük sebep?düşüncelerimiydi, fikirlerimiydi?bir nazım'mı fazla gelmişti ülkeme!bir nazım'mı haindi.
şiirlerine yüreğine aşık olduğum adam 'nazım hikmet ben seni seviyorum' ülkem sevmesede!

2 Ocak 2009 Cuma

sevgili günlüğüm

özlüyorum hemde çok!köyümü doğduğum evi selvi ağacımı köyün yatırını insanlarını üzüm bağlarını huzur tepesini çok özlüyorum orada geçen çocukluğumu özlüyorum.peşinden koştuğum kelebekleri özlüyorum,salıncağımı özlüyorum,koyunların geçtiği dar patika yolları özlüyorum en çokda koyun dışkılarını zeytine benzetmeyi özlüyorum,alaca ineğimizi özlüyorum onu kırlarda otlattığım günleri özlüyorum,dere boyunu özlüyorum içinde çimdiğimiz günleri anımsıyarak özlüyorum çok fena.misket oynamayı özlüyorum,ortada sıcan oynamayı özlüyorum,komşumuzun bahçesinden erik çalmayı özlüyorum,tavukları yemlemeyi özlüyorum, yumurtalarını hazine arar gibi bulmayı çok özlüyorum,atımız padişah'a binmeyi özlüyorum,dedemin bastonunu saklamayı özlüyorum, dedemide çok özlüyorum,eski koyun ağılımızı özlüyorum, içindeki kokuyu özlüyorum,biberonla beslediğim kuzum garip'i özlüyorum,ağaçlara çıkmayı özlüyorum,bahçemizden meyve ve sebze toplamayı özlüyorum,hayal meyal hatırladığım çocukluğuma dair ne varsa hepsini çok özlüyorum.

İzleyiciler