30 Kasım 2008 Pazar

sevgili günlüğüm

güzel bir pazar gününden merhaba!
normalde hafta sonu evde olmayı pek sevmem zaten çok nadirdir evde olduğum fakat bugün evden çıkmak istemedim kendi kabuğuma çekilip dinlenmek ve kendimi dinlemek istedim ruhumu kalbimi beynimi...aklımdaysa hala gözümün önünden gitmeyen küçük çingene çocuğu vardı belkide bugün sırf bu yüzden kendimi dinliyordum!dün akşam saatlerinde bindiğim otobüste gözlerim ön koltukta oturan çingene kadına ve kucağındada kapkara gözlerle etrafa gülücükler saçan nimik oğluna takıldı. insanları etnik kimlikleriyle hiçbir zaman yargılamam ve dışlamam yanlız çingenelerinde diğer etnik milletler gibi ülkemizde malum sebeplerden dolayı dışlandığını biliyoruz.işte bu çok yaraladı beni hele dün gördüğüm manzara karşısında resmen dehşete düştüm..bir kez daha insanlığımdan utandım..düşünün!çevresindeki bütün kötülüklerden habersiz masum bir çocuk gülen gözleriyle etrafa yaydığı gülücükler ilgi ve şevkat görmek isteyen bakışları, sürekli kaçamak gözlerle bana gülümsemesi hele o kömür karası gözlerine ne demeli canım benim o soğukta üzerinde sadece kolları yırtık bir kazak vardı sıkı sıkı annesinin koynunda ısınmaya çalışıyordu ben bile kalın mantomun içinde üşüyorken o nasıl üşümesin ki:(((arabanın hareket etmesiyle annesine daha bir sıkı sıkıya sarıldı. benim dikkatimi çekense hafif kısık seslerle duyduğum o tiksinç kelimelerdi anne ve çocuğa öğğğğğğğ gözlerle bakan kendilerini insan üstü varlık olarak nitelendiren bir kaç kendini bilmez 'yaratık'lar tüm keyfimi kaçırdı.nasıl sinirlenmeseydimki hiçkimseye zararı olmayan kendi hallerinde iki insan ve 'insan görünümündeki canavarlar' bütün kötü niyetlerini belli ederek senelerden beri kendilerine aşılanan ön yargıyla nasılda dışlayan gözlerle baktılar her ikisinede. sonra arkamdan bir ses işittim bunları almamak lazım otobüslere burdada hırsızlık yaparlar sonra diğeri gayet tabi almasınlar..beni en çok yaralayan ise kılık kıyafetleriyle dalga geçilmesiydi bunu yapanlarsa daha ergenlik çağına yeni girmiş bıyıkları henüz terlemiş geleceğimizin gençleriydi... bir an şöyle düşündüm!aydınlık bir gelecek değil karanlık bir geleceğin içinde aydınlığı mumla arayan bir gelecek mi bekliyordu bizleri?

28 Kasım 2008 Cuma

sevgili günlüğüm

merhaba güneş merhaba toprak merhaba su merhaba gökyüzü merhaba insanlar herkese merhaba!bu gün oldukça neşeli başladım güne ne havanın soğuk ve kasvetli oluşu umrumdaydı nede hala aradığım prensimi bulamayışım içimde tarifsiz mutluklar yaşıyorum sebebini ben bile bilmiyorum ama çok neşeliyim herkese gülümsüyorum şarkılar türküler söylüyorum, kelebekler uçuşuyor içimde daha bir hevesli çalışıyorum pozitif enerji doluyum sabah işe gelirken en güzel kıyafetlerimi giydim özene bözene bir makyaj yaptımki görenler şaşırdı halime nasıl şaşırmasınlarki herşeyin doğallığından yana olan ben o beğenmediğim masum güzelliğimizi örten kadınları çirkinleştirdiğine inandığım maskeyi bugün yüzüme uygulamıştım aslında bakımlı olmaya ve güzel görünmeye tabiki karşı değilim ama bunun aşırısını yapanlar güzelleşmek yerine çirkinleştiklerini her nedense farkedemiyorlar.kimileri kullandığı pudranın yada fondotenin tenine uygun olmayan rengini seçer ve dozajını ayarlayamaz fazla kullanır pörsük pörsük olur yüzleri ninem daha güzeldir yalarında. kimide allık sürerken ki gördüğüm zaman aman tanrım diyorum resmen canavarlaştırmış kendini palyançoluk yapsa daha iyi..))kimisi ise gece yapılan makyajı gündüz yapıp göz kapaklarını mor farla bezeyerek dayak yemiş bir kadını andıran görüntüsüyle görenleri dehşete düşürür. makyaj yapmanın ve bakımlı olmanında kuralları olmalıdır yani hergün makyaj yapmak yerine önemli ve özel günlerde yapılsa gündelik hayatta ise makyaj yerine cildi temiz tutarak nemlendirerek bakım yapılsa daha hoş daha sade daha orjinal olmaz mı?kadın dediğin pürüzsüz sade olmalıdır bakımlı yüzü bakımlı saçları, yeri geldiğinde kararınca makyajını yapıp erkeğinin dikkatini çekmeli tüm zerafetiyle insanları büyülemeli az ve öz konuşmalı ağırbaşlı mütevazi yeri geldiğinde dişi bir yırtıcı yeri geldiğinde ise susmasını bilmeli kadın bu olmalı işte. bu arada ben neşeli halimden başladım kadınlar makyajlar güzellik'e kadar uzattım mevzuyu ne iş anlamadım!!!

26 Kasım 2008 Çarşamba

sevgili günlüğüm

merhaba günlük tuhaf ama rüyamda anne olmuştum önce hamileliğimi sonra doğum yapışımı en sonunda bebeğimi kucağıma alıp emzirdiğimi gördüm...herşey gerçek gibiydi bebeğin karnımda tekme atışı, sonra doğum yaparken çektiğim sancı, göğüslerimden gelen sıcak sütü hissetmem sanki gerçekten süt akıyordu memelerimden :)ne tuhaf bir duyguymuş ben ve bebek iki aykırı varlık. anne olmayı herşeyden çok istiyorum ama bana sanki o duyguyu hiç yaşamayacakmışım gibi geliyor erişmek istediğim ama erişemediğim uzak bir hayal.olsun rüya bile olsa çok onure oldum annelik çok güzel bir duyguymuş meğer bebeğim kucağımdayken yaşadığım duygunun tarifi yok anlatılmaz...
bu düşüncelerimi yakınlarım bilse kahkahalarla gülerler halime asi kız bune hal hem sen hamile olacak kapasitedemisin
hamile kalsan 9 ay boyunca bıktırırsın bizleri nazın çekilmez canın olmadık şeylere aş erir sonra mide bulantılarına dayanamazsın naziksin canın kıymetli hele doğum allah korusun normal doğum diye inat eder doğum masasında yığılıp kalırsın doğuramassın o cesaret yok sende derlerde derler haklılar tabi öyleyim gerçekten her şeyin normalini istediğim gibi doğumunda normalini istiyorum bıçak altına yatmak ve bebeğimi şuursuz bir şekilde dünyaya getirmek istemiyorum bağıra bağırada olsa acı çeksemde bebeğimin dünyaya gelişini an ve an hissetmekten daha güzel birşey varmıdır acaba?neyse ben gene saçmalamaya başladım hoşçakal günlük.

25 Kasım 2008 Salı

sevgili günlüğüm

bir erkeğin şevkatini özlediğim şu günlerde işime konsantre olamıyorum birtürlü evde, işte,dışarda,sinemada,otobüste aklım hep beklediğim prensimde:)))yolda yürürken gözüme takılan insanları çok incelerim okul çıkışı kırıştıran öğrenciler yada elele yürüyen sevgililer yada ne bilim bir belgesel izlediğimde tavukla horuzun çiftleşmesine atıfta bulunup bakkk tavuğun bile bir sevgilisi var der içlenirim:(birgün tavukla horozon aşkına özeneceğim hiç aklıma gelmezdi muhahahahah...en sonunda bir pankart asıcam tişörtüme hey beklediğim prens senmisin geldiysen eğer bir kere çimdik at:) şaka bir yana ben öyle böyle değil fena halde aşk'a aşık olmuşumda haberim yok ne yapsam nasıl etsemde şu dikkatimi başka yönlere dağıtsam yoksa korkarım iştende kovulucam işime adapte olacağım yerde günlük burçlara tarot falına yoğunlaşıyorum bazen yarım bıraktığım romanı getirip şirkette okuyorum çaktırmadan tayyib amcamın dediği gibi hamdolsun arada işlerimide götürüyorum ama bu çalışırken aşk romanları okumalıyım anlamına gelmez:) çok garip aslında öyle fingirdek bir yapıyada sahip değilim evet göze hemen batan bir güzelliğim var donuk değilim cıvıl cıvıl hareketliliğimle erkekleri baştan çıkarmadım desem yalan olur fakat bende bir kıpırdanma olmuyor onlara karşı yalancı aşık olup üç maymunları oynamakta bana yakışmaz... bu yüzden şu neşeli görüntümün altındaki hüzünü kimse farkedemiyor çevremdeki sayısız insan kalabalığının içindeki yanlızlığımı kimse görmüyor benden başka..heyy aşk oralarda biyerdeysen eğer bu noel banada uğra lütfen.

24 Kasım 2008 Pazartesi

sevgili günlüğüm

bugün 24 kasım öğretmenler günü her 24 kasımda yüreğimi tarifsiz bir hüzün kaplar saime öğretmen gelir aklıma hayal meyal hatırladığım bembeyaz yüzü permalı kıvırcık saçları kocaman sarı küpeleri ve siyah sarı renklerle bezeli elbisesi...nur içinde yatsın.sinirli otoriter kuralcı o sert bakışlarının altına saklanmış melek gibi bir kadındı.anlattığı dersin hakkını verir döverekte olsa zorla sokardı beynimizin içine.ilk geldiği günü anımsıyorum ilkokul 3. sınıfta okuyordum herkesin dilinde aynı kelime dolaşıyordu yeni öğretmen geldi!zil çaldı hepimiz sıralarımıza oturduk büyük bir heyecanla yeni gelen öğretmenimizin sınıfa girmesini bekliyoruk derken kapı açıldı ve göründü o melek yüzüyle, sessizce oturdu masasına önce sessiz sessiz süzdü bizleri sonra kendini tanıttı adını soyadını yazdı tahtaya 10 yıllık öğretmen olduğunu aslen anadoludan geldiğini evli olduğunu kısaca anlattı bizlere sonrasında hepimizi sırayla kaldırıp adımızı nereli olduğumuzu kaç kardeş olduğumuzu sorup tanımaya çalışmıştı.sonrada hemen derse geçti vakit kaybetmeden asla boş vakit geçmesine tahammülü yoktu aldığı maaşı sonuna kadar hakediyordu.bizleri hem çok sever hemde döverdi tembel öğrenciye tahammülü yoktu tahtaya kaldırdığı öğrenci sorularını bilmek zorundaydı.bana karşı ayrıca bir ilgisi vardı kara kuru cin gibi bir kızdım onun gözünde tam not almıştım derslerim iydi ve gözünde bir numaraydım fakat buda beni diğer öğrencilerden farklı kılmamıştı. tahtaya çok zor bir problem yazmıştı ve direk beni kaldırdı çözmem için ilk ve son dayağımı o gün yemiştim ben probleme baktım problem bana ilk defa çözemedim neye uğradığımı şaşırmıştım saime öğretmende şaşırmış olmalıki o hışımla bir tokat indirdi suratıma ama ne tokat kulaklarım sesten çınladı sonra örgülü saçımı tuttu bir sağa bir sola sallayıp durdu neden yapamadın niyee boşunamı emek verdim sizlere sürekli bu kelimeleri tekrarlayıp durdu sonra 5 defa bir elime 5 defada diğer elime sopayla vurdu ben sadece parmaklarımın acısından ağladığımı hatırlıyorum gözlerim balon gibi şişmişti hem onu hayal kırıklığına uğrattığıma üzülmüştüm hemde sınıfın önünde yediğim dayağa!sonra biara yanıma oturdu dersi benim sıramdan anlatmaya başladı sanki gönlümü almak istercesine yaklaştı yanıma ben hıçkırıklar içindeyim tabi sonra sarıldı bana gözlerinden yaşlar süzüldüğünü gördüm hemen indirdim yelkenleri suya:)))çocukları inanılmaz severdi 10 yıllık evli olmasına rağmen çocuğu yoktu özlemi bundandı sanırım onun gelmesiyle beraber sınıftaki tüm öğrencilerde ilerleme olmuştu en tembelimiz bile artık dersleri anlıyor ve çözüyordu.derslerde gösterdiğimiz azim onuda sevindirmiş olmalıydıki eskisi gibi sert değildi bizlere karşı çok yumuşamıştı şakalar bile yapıyordu benim dalgalı uzun saçlarımı çok sevdiğini söylemişti, annene teşekkür ettiğimi söyle çok temiz bakmış saçlarına derdi.. malum o zamanlar okullarda bit sirke ve kene gibi canlıları öğrencilerin saçlarında görmek mümkündü:)sene sonu gelip çattığında saime öğretmenden ayrı kalacağıma üzülüyordum çok bağlanmıştım tek tesellim gelecek ders yılında onu tekrar derslerimizde görmekti.olmadı:((yeni ders yılı geldiğinde saime öğretmenin öldüğünü duyduk okul müdüründen çok ağlamıştım o gün beynindeki kötü huylu tümör alıp götürmüştü aramızdan. ameliyat için sene sonunu beklemiş özellikle bizleri yarı yolda bırakmak istememişti..şuan bunu yazarken bile gözlerim doldu senin hakkın ödenmez öğretmenim nur içinde yat..ÖĞRETMENLER GÜNÜN KUTLU OLSUN.

sevgili günlüğüm

merhaba cevabını bulamadığım sualler zihnimi kurcalıyor şu günlerde herşey bir mezarlık ziyaretiyle başladı dedemin mezarını ziyaret ettiğim gün..ölümü düşündüm daha derin bir şekilde sonra kendi ölümümü ölümden sonraki yaşamı ve kısacık hayat hikayemi..
her şey nasılda boş ve anlamsız geldi gözüme neyin kavgasını veriyordumki nasılsa iki parça beze sarılıp 2 metrekare bir toprağa girmeyecekmiydim!bugün belki yaşıyor ve nefes alabiliyordum ama yarın yada 2 dk sonra yaşayacakmıydım?peki ya öldükten sonra üzerime toprak serildiğinde neler hissedecektim ben karanlıktanda çok korkuyorum toprak daraltır beni nefes alamam anneme seslensem gelip beni ordan çıkaracakmıydı en sevdiklerim bana yardım ellerini uzatabilecekmiydi... düşündüm düşündüm düşündüm!işte ölüm bu kadar soğuk ve acımasız.yapayalnız kendi hesabımı vermek zorundayım ne annem var yanımda ne babam nede kardeşlerim ben varım sadece.
ölümden sonraki yaşam için hazırlıklı olmalıyım herşey ibadetle sınırlı değil tabiki diğer önemli unsur maneviyattır.
öyleyse bu kibir bu kıskançlık bu bencillik nedir? başkasının özel hayattaki mutluluğunu kıskanırız ben neden mutluluğu yakalayamadım onlar neden mutlu! yada sınıf arkadaşımızın dersteki başarısını çekemez ve hep içimizden kötü not alır diye dua ederiz. iş yaşamındada sürekli sınıf atlamayı hedefleriz başkalarının önüne geçmek koltuğunu kapmak kariyer yapmak gibi hırs yaparız...sanki hiç ölmeyecek gibi hırslarımızla bencilliğimizle yaşamaya devam ederiz taki azrail gelip ümüğümüzü sıkana kadar..

22 Kasım 2008 Cumartesi

sevgili günlüğüm

fırtınalı bir istanbul gününden merhaba aman yarabbim ne güçlü esiyor mübarek. böyle havalarda aman aman kızlar dikkat edin etek giymeyin sakın havalanır falan rezil rüsva olursunuz benim gibi:)ilk defa bir haftasonu spor giyinmedim. çok sevdiğim siyah eteğim takıldı dolabımda gözüme ee bari bugün giyeyim dedim iki kenarı pileli hafif diz kapaklarımı örtüyo üzerime tam oturuyor neyse üstümü giydim makyajımı yaptım çok sevdiğim saçlarıma fön çektim büyük bir itinayla saçlarım benim herşeyim bakımlı ve uzundur.hah tamam dedim şimdi hazırım cirlop gibi kız oldum tüm cilveliğimle salıverdim sokağa kendimi... anaaaaaaaaa bu ne yaaaa dışarıda bir fırtına bir kıyamet sormayın gitsin rüzgarın şiddetiyle saçlarım bir yana eteğim bir yana ben bir yana savrulup gidiyorum hele eteğim havalanmasın diye nasıl dua ediyorum saçlarım cadı gibi oldu darmadağınık sanki tecavüze uğramış gibi:)elim eteğimde sürekli sıkı sıkı tutuyorum sakata gelmiyim diye bu arada herkes bana bakıyor nasıl utandım anlatamam önü tutsam arka havalanıyor arkayı tutsam ön salaklığıma küfür ediyorum oysa okadar özendim süslendim püslendim şimdi halime bak:(((neyseki günü ufak tefek sıyrıklarla kurtardım yoksa halim nice olurdu...


21 Kasım 2008 Cuma

sevgili günlüğüm

ben neden aşık olamıyorum yada birini sevemiyorum niye niye niye diye çok sorguladım hatta bazen kendime karşı acımasız eleştirilerim bile oluyor..çoğu arkadaşım evlendi çoluk çoğuğa karıştı ben hala armudun sapı üzüm çekirdeği faslındayım yerimde sayıyorum bir adım bile atamadım tüüüüü bana şu musibet halimden bir kurtulamadım gitti.
elimde değil erkekleri tanıdıkça tiksiniyorum genelleme yapmak istemem tabi ama tanıdıklarımın hemen hemen çoğu aynı vasıflara sahiplerdi....bundan 2 yıl önceydi ilk defa tabularımı yıkıp hoşlanmadığım birinin arkadaşlığına evet dedim belki tanıdıkça severim ön yargılarımdan kurtulurum en azından kendimi kanıtlamış olurdum denemekte başarmanın yarısıdır diye düşündüm hem bune kendini beğenmişlik bune kibir kızım sen kendini bulunmaz hint kumaşımı sanıyorsunda kimseleri beğenmiyorsun alçak gönüllü ol biraz mütevazi ol güzellik gelip geçer insanlıktır baki kalan....

adı bende saklı kalsın onunla bir arkadaşlığa adım attım ilk zamanlar gayet dozunda gidiyordu herşey beni sıkboğaz etmiyor anlayışlı öyle zırt pırt arayıpta bunaltmıyordu bende böyle bir ilişki istiyordum tamda.. çok yorgundum sevgiliden ziyade arkadaşlığa dostluğa dert ortağına ihtiyacım vardı yaralarımı sarmasını istiyordum savaştan yeni çıkmış yenilmiş bir savaşçıydım tarifi imkansız acılar yaşıyordum.en sevdiğimi yitirmiştim ve o benim can simidim olsun istiyordum..öyle oldu ilk zamanlar beni dinledi anladı sevdi yardımıma koştu sardı bütün yaralarımı beni kendine bağlamayı başardı ikince kez belki aşk değil fakat aşktan daha kuvvetli bir duyguyu yaşadım onunla adı 'sevgi'......

dünyam değişti hayata bakış açım değişti renklerim değişti düşüncelerim bile değişti ben değiştim mutluydum hayattan başka ne isteyebilirdim.

hayat inişli çıkışlıdır mutluluğuda acıyıda yaşar insanoğlu önemli olan herşeye göğüs germek güçlü olmaktır.ben kendimi güçlü olanlar kategorine dahil ettim hem severim deli gibi hemde farklılıklarımdan vazgeçmem belki ilk ve son uyuşmazlığımızda bu olmuş biz ayrılmış o başkasıyla evlenmişti.. bu kadar çabuk gelişti herşey 1 yıl belki başkalarına göre uzun bir zaman dilimi değil fakat benim rekorumdu diyebilirim:) ayrılma sebebimizde bana göre çok büyük ona göre önemsiz sudan bir sebepti işte detaya girmek istemiyorum o evli artık..
bende uğursuzluk bunu anladım:))))

sevgili günlüğüm

başımın ağrısı mideme vururken elimdeki elmayı tek hamlede bitirme çabasındayım ne alaka derseniz masa başında bişeyler atıştırmak hiçde hoş bir durum değil yüksek disiplin kuruluna göre(bizim müdüriyetin sıkı kanunları vardır)neyse elmamı yerken aklım başka yerlere daldı gitti..
çocukluğum geldi gözlerimin önüne meyva bahçelerimiz üzüm bağlarımız kiraz ağaçlarımız....ve biran gözlerin doldu hastalığın verdiği duygusallıkla anılarım pekişince göz yaşları kaçınılmaz olur salya sümük ağlamakda hiç bana göre değil ağlayınca kendimi zavallı ve aciz hissediyorum o sebeplede çok az insan gözyaşlarıma şahit olmuştur .çocukluğumu özledim ilk defa hemde kendimi nasıl yaşlı hissettim o an yaş 25 sanki 50 oldum biranda geçen 25 yılıma nasılda hayıflandım düşündüm kendikendime koskoca 25 yıl ne yaptım diye... kendi adıma koskoca bir hiç evet az çok ideallerimi gerçekleştirdim fakat mutluluğumu ikinci baharlara erteledim durdum.aklımda kalanlar ise mutlu bir çocukluk yılları....kiraz bahçesi: sepet sepet kirazları gücüm yettiğince yerlerinden kaldırmaya çalışırdım arkadaşlarıma güç gösterisi yapmak kendimi ispat etmek istercesine sonra dalların en tepesine çıkıp kiraz yer çekirdeklerinide sağa sola atardımki toprak içinde yeni bir kiraz fidesi oluşsun diye kulaklarımda küpe gibi kırmızı kirazlarla ahhhh ben ne güzelim diye kendimi beğenirdim kirazın hem tadına hemde rengine aşıktım.. kiraz mevsimi bambaşka anıları barındırır içimde, sanki bir festival edasında tüm köylüler sabahın er vaktinde yola çıkarlardı traktörleriyle kadınlar ve çocuklar arkada erkekler önde patika yollardan ine çıka varılırdı kiraz bahçelerine sonra şarkılarla türkülerle neşeyle toplanırdı kirazlar ağaçlardan dalların kırılmamasına ayrıca özen gösterirlerdiki birdahaki seneya kiraz küsüpte meyvelerini esirgemesin diye...toplanan kirazlar gün batımıyla beraber traktörlere yüklenir evin yolu tutulurdu.....hayatta ikinci bir şansım olsa çocuk olurdum kiraz bahçelerinde.

sevgili günlüğüm

bugün hey heylerim üzerimde halsizim kemiklerim ağrıyo burnum tıkalı sanki iğne saplıyorlar vücuduma çok fenayım çok en fenasıda ne biliyormusun günlük bu halde çalışıyor olmam ve inanılmaz yoğun tempoda aslında şimde evde olmak vardı sıcacık yatak sıcak bir mercimek çorbası bol limonlu, sonra bide üzerine yine bol limonlu çay içtimmi tamamdır ne hastalık kalırdı ne bişey cin gibi olurdum valla.. ama nerdeeeee bu şirkette bir günlük izin için kırk takla atmak gerek o kadar dil döktüm halimden anlayan yok neymiş efendim yarın yurtdışından misafirlerimiz gelicek de çok yoğun olacağızda nerede sizin danışmanınız derlerse napıcağız biz ne diyceğiz falanda filan ben bir kelime sarfettim sayın müdür 100 kelime.offffff başım şişti sus beeee kadın sussssssssssssss ne cazgırsın sen yahuuuu tamam geri aldım sözümü istemiyorum dedim çıktım odadan içimden küfür ede ede..
şunu anladım özel sektör cidden çok bencil ve egoist şirkete verdiği değerin binde birini çalışanlarına vermez varsa yoksa ticaret kar ve büyümek...halbuki bizler olmazsak şirket denen bir kurum var olmaz bizlere yapılan bu haksızlığı kınıyorum ey şirket yöneticileri en tepedekiler düşünün ürettiğiniz ürünlerin dış pazarda yer alabilmesi için uğraşan didinen çabalayan ürünleri tanıtmak adına düzenlenen fuarlarda gecesini gündüzüne katarak hazırlanan çalışan insanları nasıl olurda unutursunuz.. yada umursamazsınız buna hakkınız varmı...

şuan işimi savsakladım hiçbişey yapmıyorum oturdum masama ellerim klavyede şuan okuduğunuz satırları yazmakla meşgulüm eeee nasıl muamele görürsen o kadar iş yapıcaksın mantığı hakim bende boşverdim herşeyi aman banane yaaa patron kar elde etsin bizler ezilelim varmı öyle saçmalık.

hah çayımı yudumluyorum belki içimi ısıtır..........

20 Kasım 2008 Perşembe

sevgili günlüğüm

ama bu haksızlık!
ohhhh ne ala memleket müdür olmak varmış dünyada şu müdür konumundaki dalkavuklara uyuz oluyorum havadan para alıyorlar başka bişey değil bide böbürlene böbürlene her fırsatta demezlermi falanca yerde müdürüm filanca kişiye torpil geçtim.........ayyyy yemişim torpilini hah


aslında kendileride biliyor bi bok olmadıklarını nerde beleş oraya yerleş misali işe yaramadıklarını başkalarının sırtından geçindiklerini offffff çok gıcığım var şu müdürlere......

yetkileri sadece imza atmak....

koltuk sevdasında patron ayağında yağcı paranoyak herşeyi ben bilirim edasında ha bide güzel bir sekter görse ağzı kulaklarında salyaları oraya buraya akar ahhhhhhhhhhhh nerde sıkıştırsam..... da bi güzelllllll.. orasını burasını mıncıklasam kart zamparalar ne olucak...

kimbilir bu konuma gelene kadar kaç ayak öpmüş kaç kişiye el pençe divan durmuş nelere göz yummuş nasıl yağcılık yapmış ezilmiş vs vs vs...

sevmiyorum işte sevmiyorummmmmmmmmmmmmmmmmmm!

19 Kasım 2008 Çarşamba

sevgili günlüğüm

ayyy bi tuhaf oldum şimdi ilk defa günlük tutuyorum bide herkesin gözü önünde:) yazmaktan ziyade okumayı seviyorum aslında özelliklede aşk romanları helede tutkulu ve ihtiras kokuyorsa bir solukta okur bitiririm o derece yane..
bu gün bir durgunluk bir halsizlik var üzerimde ya fena halde gribe yakalanıcam yada aşık olucam ama onuda beceremiyomki:( birine ilgi duymaya başlasam bir kıpırdanma olsa yüreğimde ellerim heycanlı heycanlı titrese ne bilim tarifsiz duygular yaşasam içimde yaşama daha sıkı sıkı bağlanıyorum tüm olumsuzlukları gözarda ederek herşeyi bir roman kitabına sığdırmaya bayılıyorum hiç çıkmak istemiyorum bu dünyamdam kulaklarımı tıkamak gözlerimi köreltmek sadece o anı yaşamak..... eyyy aşk sen nelere kadirsin çok istiyorum tekrar bu duyguyu yaşamayı ve inanıyorum birgün sırılsıklam aşık olucağıma buna gerçekten inanıyorum o beyaz atlı prens hiç ummadığım bir zamanda beni bulacak belki atı olmayacak ama o beklediğim insan olacak biliyorum...

hayatı hüzünlerinden çok mutluluğuyla yaşamak istiyorum siyah değil beyaz sonbahar değil ilkbahar....

mutluluk........başka bahara ertelediğim mutluluğu sonunda sağlam biyerden yakalıycam bunuda biliyorum...

İzleyiciler