31 Aralık 2008 Çarşamba

sevgili günlüğüm

çok değerli günlük bu günün anlam ve önemine dair birkaç cümle sarfetmek istiyorum kendimce. yeni bir yıla giriyoruz. dileğim 2009 yılı barış ve kardeşlik yılı olur mutluluk,sağlık,kazanç ve huzur getirir tüm insanlık adına.yeni yıla boynu bükük giren mutlu bir yuva özlemiyla yanıp tutuşan annesiz, babasız çocuklar! kalbim sizinle elimde sihirli bir değneyim olsaydı önce size mutluluk getirirdim.Allah'ım onları koru.yeni yıl eğlencelerinin çok abartılmamasını umud ediyorum zira ekonomik kriz buhranının içinde bulunduğumuzu hatırlatmadan edemiycem.devlet te bu konuda duyarlı davranırda her yıl yaptığı sözde ışık şölenini bu gece yapmaz. bunun adına ben görmemişlik diyorum kim ne derse desin israftan öte bişey değil!burdan çok sevgili magandalarada sesleniyorum,silahlarınızdan çıkan kurşunların adresi yok kutlama yaparken mutlu olduğunuzu ille silahla kanıtlamanıza gerekde yok bağırın çağırın şarkılar söyleyin ne bilim farklı yollardan mutluluğunuzu dile getirin ama silah mutluluk göstergesi olamaz sadece ölüm getirir.çok fazla alkol almayın yeni bir yıla ayık girmek herzaman iydir ve hayırlıdır demiş eski topraklar.HERKESE MUTLU YILLAR.

30 Aralık 2008 Salı

sevgili günlüğüm

merhaba sevgili günlük hasta olmama aldırma sen arada pc yi kontrol ediyorum unuttum sanma:))darılırım bak.evde olmak inanılmaz güzel ve keyifli hem hasta olduğum için el üstünde tutuluyorum ev halkı tarafından, hemde istediğim gibi davranıyorum artık ne zamana kadar sürer bu saltanatım bilemem şimdilik nazar değmiye.canım annem çok fedakarsın sen. tamam arada bazen takışırız anlaşamayız falan ama onun emeğini ödeyemem!canım benim nasılda etrafımda, yanımda, her anımda beni yanlız bırakmıyorsun mercimekli çorban sayesinde şuan bu satırları yazma enerjisine sahip oldum annem benim, tontişim, gül yanaklım, çatık kaşlı dilberim(sinirli olduğu zamanlardaki hali hep böyledir)ben sensiz nederim, nerelere giderim(şarkı sözü gibi oldu biraz)Allah seni başımızdan eksik etmesin(esas kelime)bu nasıl bir hastalıksa ateşim aniden çok yükseliyo üşüyorum sonra birden bire normal oluyo böyle nöbet nöbet devam ediyor.size bir sır vereyim mi?biraz kocakarı taktiği ama en etkilisi bu bence, şimdi ateş gibi yanıyorumya ben balkonda beklettiğim çiğ patatesleri alıyorum.sonra yuvarlak dilimler yapıp alnıma eşarpla bağlıyorum nasıl etkili anlatamam hem baş ağrımı alıyor hemde ateşim biraz daha hafifliyor.insanlar hastayken neden duygusallaşırlar?az önce bir şiir okudum inanılmaz doldu gözlerim, sözlerini paylaşırım biara.birazdan gidip plesteyşın oynıycam oyunum yarım kalmıştıda:))tom raider'in son serisini oynuyorum süper bir oyun tavsiye ederim.atlamaları, zıplamaları, görsel güzelliği vs. zaten lara'nın saçları ve yüzü aynı ben:)) o yüzdende oyunun içinde gibiyim.inanın normalde hiç böyle değilim işyerinde son derece disiplinliyim,iş kurallarına inanılmaz uyar, uymayanları uyarırım:))ama gel görki her insanın bir yanı çocuktur işte bunuda yitirememki,aslında biraz daha iyi olsaydım balkonda sek sek oynardım, ip atlardım, saklambaç,yakalanbaç desemde inanmayın abarttım galiba neyse en iyisi plesteyşın oynamak,evde yapacak başka ne varki(aslında çok şey varda aksilik hastayım)canım yemek yapmak istiyo:(( ama yapamamki hastayım!tv de izlenmeye değer bişey bulamadım olanlarsa kriterlerime uymuyo.hepsi kadın programı kimi çıkmış kendine koca arar, kimiside aile sorunlarını sayfa sayfa milyonlara anlatır.film tadında belgesel aradım ama yok.bu arada bişey farkettim bunuda paylaşmak istiyorum saçlarım artık belimde:))) çok güzelleştim farkındayım aynalar çatlıycak güzelliğimden neyseee ufaktan ufaktan gidiyorum odama.THE END

29 Aralık 2008 Pazartesi

sevgili günlüğüm

içim yanıyor gözlerimden yaş yerine kan akıyor niyemi ortadoğu kan ağlıyor ve ben sıcak evimde mutlu bir yeni yıl beklentisi içerisindeyim bilet almışım türlü hayaller kuruyorum yılbaşı gecesini sabırla bekliyorum yeni yıla yeni umutlarla girmek için belki yılbaşı gecesi ufaktan bir eğlence planı bile olabilir ailecek mutlu mesut bir yeni yıl karşılaması. nasılda bencilce davranıyorum kendim mutluyumya huzurluyumya yatağımda uyurken bombaların üzerime yağmayacağını biliyorumya banane filistin'den afganistan'dan pakistan'dan ırak'tan banane ben mutluyum.düşünmüyorum bombaların gölgesinde büyüyen çocukları,şarapnel parçalarıyla kopan ayaklar eller vücudun diğer parçaları kimin umrunda işte ben böyle bencilim ben sesimi çıkarmadıkça zalim daha zalimleşiyor ben başımı eğdiğim için belkide filistinde kadın yaşlı çoluk çocuk insanlar ölüyor evet ben nankörüm ben sadece kendimi düşünürüm ortadoğuda savaş ben sesimi çıkarmassam belkide binlerce yıl sürecek.siyonistlere emperyalistlere boğun eğdiğim için yarın benimde kapımı bombalar çalabilir kim buna garanti verecek.uyanın silkelenin bu güruh ağır uykunuzdan ey insanlar.özür diliyorum yitip giden her can için özür diliyorum.bu böyle devam etmemeli bir avuç siyonist koskoca ortadoğuya göz dağı veriyor ve kimse sesini çıkaramıyor neden bu korku? orda ölenler bizim kardeşlerimiz değilmi rte hani din kardeşiydik biz, sadece olayı kınamakla yetinme! sen ki müslüman evladıysan özünde, devletçe sahip çık filistine ilk adım bizden gelsin peşi sıra destek gelir emin ol.bugün içim çok dolu yüreğim onlarla beraber parçalandı.şimdi anlıyorum bir filistinli gencin karanlık yarından başka aydınlık göremediğini şimdi anlıyorum kurtuluşu intikamda aradığını bedenini bombalarla mavzer yaptığını ve bedeninden başka kaybedecek birşeyi olmadığını!

27 Aralık 2008 Cumartesi

sevgili günlüğüm

merhabalar herkese çok fena üşütmüşüm a dostlar kulak burun boğaz enfeksiyonu sanırsam dün gittim doktara bir sürü ilaç verdi 3 günde raporluyum birgünde yılbaşı tatili ohhhhhhhhh ohhhhhhhhh önümüzdeki hafta yırttım sayılır bedenime saygım olmasa hasta olduğum için zil takıp oynıycam neredeyse.ama varya allah kimseyi devlet kapısına düşürmesin insanı yormak için ellerinden geleni yapıyorlar o merdivenlerden bir aşağı bir yukarı başım döne döne çıktım önce numara almak için sıraya girmemi söylediler sırada sıra hani başı var sonu yok neyse girdim sıraya bekliyorum kimi aksırıyo kimi öksürüyo kimisi ağzını kapatmadan hapşırıyor ıyyyyyyyyy kimiside sırada derdini anlatıyor tanımadığı sıra arkadaşına ahhh ahhh bi bilsen neler çektiğimi işte gelde evlat büyüt bak şimdi halime yapayalnız geldim derdime şifa arıyorum.(yazık üzüldüm teyzeye)sıra böyle ağır ağır ilerliyor bende etrafıma bakınıyorum aradığım prens belkide bu hastanededir diye.)))şakaydı bu.blogcularıma söyliyimmmmmm derken kucağında pattaniyeye sarılı bebeğiyle bekleyen çarşaflı genç bir kadın gözüme takıldı gözüm biyerlerden ısırıyordu ama nerden düşünüyorum düşünüyorum ama bir türlü aklıma getiremedim ama uzun uzunda süzüyorum kadını inat ettimya bikere ille hatırlıycam..evet bu o güzel kız dedim içimden şimdi hatırladım yaklaşık 3 yıl önceydi aylardanda temmuzdu yanlış
hatırlamıyorsam kuaförde görmüştüm onu saçlarımı kestirirken hemde. kuafördeki bütün bakışların bir anda farklı bir noktada kesiştiğini farkettim içeri çarşafıyla uzun ince bir kız girdi yanındada yine çarşaflı akrabaları vardı.randevulu geldikleri için içeride erkek olup olmadığını hiç sormadılar bile direk çarşaflarını çıkardılar birkaçı haricinde kadınların çoğu orta yaştaydı çarşafın altındaki elbiselerden ve takılardan anladığım kadarıyla oldukça hali vakti yerinde kimseler oldukları aşikardı. sonradan anladığım kadarıyla bu güzel kızı gelin olarak almışlardı o gecede kına gecesi varmış.benim dikkatimi çekense adını bilmediğim bu güzel gelinin neden hiç konuşmadığıydı sessiz sessiz saçlarının ve makyajının yapılasını bekliyordu aslında makyaj yapmaya bile gerek yoktu öylesine masum bir güzelliği vardıki anlatamam gözleri okyanus mavisi, simsiyah beline kadar uzun ve dalgalı saçları, beyaz ve pürüzsüz bir ten,düzgün fiziğiyle hemen bütün dikkatler üzerinde yoğunlaştı.kına gecesi haremlik selamlık yapılacağı için saçları açık olarak yapılacaktı kırmızı renkli Peştemalli yöresel bir kıyafet tercih edilmişti.kendise sorulan sorulara kısa yanıtlar vermeyi tercih ediyordu bilirsiniz kuaför kızlar birinin saçını yaparken lak lak lak çene yaparlar bir soru dikkatimi çekti siz öncedende çarşaflımıydınız?hayır değildim diyerek kısa bir yanıt verdi ama gittiğin yere uymalısın diyede ekledi.işleri bittiğinde telefon açtılar biz tamamız gelin diye son model bir mercedesle damat bey geldi yüklü bir bahşiş vererek gittiler.dün gördüğüm manzarayla o günkü manzara arasında dağlar kadar fark vardı.aradan sadece 3 yıl geçmiş olmasına rağmen çok değişmişti yine çarşaflıydı belki ama gözlerinin feri gitmişti yüzü solgundu bide kocası oraya buraya çekiştirip duruyordu zavallım yine sessizdi kucağında bebeğiyle ne kadarda çaresizdi belkide kadın olmanın ezikliğiyle kocasına boyun eğmek zorundaydı hiç ses etmedi sonra kalkıp gittiler giderkende içim acıyarak baktım arkasından.kadın olmak ezilmek boyun eğmekmiydi.

26 Aralık 2008 Cuma

sevgili günlüğüm

KUŞ GÜNÜNDEN AŞK
bir kuş olsaydım omuzunda
küçük bir adam ve biraz düş
cennetten çıkıp gelseydin
bütün zebanilere inat ey aşk
ben seni asla terk etmezdim
kim ki ayrılık der işte keder
vatansız adamların namusu olmaz
bil ki inadına tek vatanımsın
ikinci kez gidemediğim diyar
niçin hep annem gibi ağlıyorsun
acı emziriyor göğüslerinden
evlatlık saz sancılı geceler çalıyorsun
ansızın belime saplanan ağrı
uyuşmuş sol bacağım gibi duruk çağ
kavuşmak isteyende kim sevgilim
son baharın kırmızı sarmaşıkları gibi
her yanımı sarıyor sanki hüzün
boynuna alıç bağlayan şu çocuğa bak
kahkahaları yamalı bohça kadın
de haydi buyur yalnızlık denen ölüm
son gece bahşet bahçende
sonsuzluk öncesi bir sınır ihlali olsun
aşk niçin göçmen kuşların yoludur
sevgili değil koynuna girdiğin yar
giremediğin hep bir uçurum kenarı.

22 Aralık 2008 Pazartesi

sevgili günlüğüm

merhabalar sevgiler saygılar hürmetler bla bla bla:)))
yeni yıla girmeye sadece dokuz gün kaldı.yeni yıl beraberinde yeni umutları yeni beklentileri,yeni hayalleri getirdi herkese hayırlı olmasını diler ve şans getirmesini isterim.
hayatımda ikince kez milli piyango bileti almak üzereyim.ikinci kez diyorum ama aslında ilk defa olucak bundan öncekini işyerim yılbaşı hediyesi olarak almıştı onu saymazsak ilk defa alıyorum.ikramiyenin bana çıkmayacağını biliyorum ama hayal kurmadan olmaz..milyonda bir ihtimal olsa bile ya çıkarsa demekten kendimi alamıyorum sahi ya gerçekten büyük ikramiye bana çıkarsa?20.000.000 ytl ikramiyeyi kazandığım günün sabahında yapacağım ilk şey işe gitmemek olucak telefonumuda kapatıcamki arayıp rahatsız etmesinler :)))sonra en büyük hayalim için kolları sıvıycam. ondan önce eşit şekilde tüm yakınlarıma ve tanıdıklarıma para yardımında bulunucam.yardım demiyelimde hediye diyelim nazikçe.büyük hayalime gelince!1000 dönümlük bir arazi üzerine görkemli bir at çiftliği kurmak arazi çok geniş ve düz olmalıki içinde rahatça ata binmeliyim sıkça orman ve yeşil bir alan olması gerek arazimin etfafını büyük surlarla ördürüp dış dünyayla irtibatımın tamamen kesilmesini istiyorum çiftliğim benim dünyam olucak.atların yanısıra diğer hayvanlarda barınmalı içinde koyunlar inekler tavşanlar kuşlar tavuklar hindiler vs. çok büyük meyve ve sebze bahçeleri olmalı içinde tamamen organik.
oturacağım eve gelince tamamen kendi tasarımım olsun istiyorum bikere çok büyük ve görkemli, şato tarzı ama ürkütücü değil iç açıcı ve ferah..havuz yerine yapay bir göl, gölün etrafıda rengarenk güllerle çevrili olmalı...yalancı cennetim olmalı ruhumun huzur bulacağı benim diyebileceğim tek yer olmalı. büyük bir hayal kurdum belki ama en azından bunların hayalini kurmak bile ruhumu fazlasıyla doyuruyor.büyük ikramiyenin yanısıra aslında ikramiyedende önce yeni yıla gerçek sevgiyi bulmak ümidiyle giriyorum belki aradığım aşk 2009 da saklıdır kimbilir?

21 Aralık 2008 Pazar

sevgili günlüğüm

sağnak yağmurlu bir günün akşamından merhaba!dışarda bereket yağar evlerde o çok özlediğim kış muhabbetleri yapılır eskiden olduğu gibi, eski tadında olmasada hiç bir şey en azından çocukluğumu anmama vesiledir soğuk kış muhabbetleri.eskiden kar yağdığında günlerce yerde kalır erimezdi mevsimlermi değişti nedendir şimdi yağan kar ertesi gün eriyip gidiyor küresel ısınmadan olsa gerek.çocukken kardan adam yapar gözlerine kömür takar süsler püsler günlerce camdan onu izlerdim geceleri uyuyamaz acaba soğuktan üşüyormudur diye içime dert ederdim.sabah erken vakitte uyanıp hala yerinde duruyormu diye telaşla camdan kardan adamı kontrol ederdim.en güzel kışları çocukken yaşadım ben imkanlarımız kısıtlı olsada eğlence gırlaydı belki klasik türk filmlerindeki gibi olucak ama benim hiç oyuncak bebeğim olmamıştı ablamın bir tane sarı saçlı bebeği vardı çocukluğun verdiği kıskançlıkla bebeğiyle oynamama izin vermezdi köşe bucak bende kaçar bebeği olmadık yerlere saklardı sırf ben bulmiyim diye:))sonra birgün ablam dışarda oynarken aklıma oyuncak bebeği bulma fikri geldi evin her köşesine baktım her yeri aradım yok yok yok tam ümidimi kestiğim biranda kömürlüğümüz geldi aklıma koşarak gittim bir hışımla annemin eski çeyiz sandığının kapağını açtım tamda düşündüğüm gibi güneş saçlı bebek oradaydı ama ablama öfkemden olsa gerek bebekle oynamak yerine elime geçirdiğim çiviyle önce gözlerini sonra vücudunun başka yerlerini delik deşik ettim kollarını dişlerimle ısırarak kopardım daha hırsımı alamamıştım saçlarını ve ayaklarınıda koparmaya başladım bir kaç dakika sonrada bebekten geriye sadece parçalar kalmıştı.korku ve telaşla bebeği sandığa geri atıp fırtına gibi koşarak kaçtım eve hiç birşey olmamış gibi..sonrasında ablamın ağladığını hatırlıyorum hayal meyal bide annemin bana bağırışmalarını...kış tüm zerafetiyle bembeyaz yüzünü gösterdiğinde içim mutlulukla dolar taşardı çünkü bir çocuk için kış mükemmel bir oyundu aslında.yolları kaydırak yaparak leğenlere doluşup kaymaya bayılırdım sonra iki grup oluştururduk arkadaşlarımla kardan mavzerler yapardık savaş öncesi hazırlıktı bunlar soğuktan kaskatı kesmiş mosmor olan ellerimize aldırmadan küçük kartopuları yapar biriktirirdik mühümmat gibi savaş bizim için bir oyundu ve kurallara uymayanlar oyundan atılırdı.eve gelişim hep ağlayarak olurdu buz tutan ellerim ve ayaklarım sıcak sobanın yanında nasılda sızlardı...eldivenim ya yoktu yada takmıyordum galiba orasını hiç hatırlamıyorum aklımda kalansa mosmor ellerim.eskiden yastıklarımız şahmeran nakışlarıyla bezeliydi kafası insan vücudu yılan kadın hep ürkütmüştür beni bide evimizin duvarında bir geyik kafası asılı dururdu sonra duvarlarımız öyle şimdikiler gibi tablolarla değil at figürlü duvar halılarıyla süslüydü yerlerde koltuk yerine minderler vardı masa henüz keşfedilmemişti evimizde keşkede hiç keşfedilmeseydide bu büyü bozulmasaydı masada yemek yemekten nefret ediyorum:(((insanlar daha bir içten daha sıcak kanlı daha misafir perverdiler.siyah beyaz tv ve trt den başka kanal yoktu en sevdiğim çizgi film heman dı.gölgelerin gücü adına güç bende artık benim favori kelimemdi.hepimizin içinde bir çocuk vardır diye düşünüyorum ve yazımı burda kesiyorum sevgiyle kalın.

19 Aralık 2008 Cuma

sevgili günlüğüm

yaradanı severim yaratandan ötürü!son zamanlarda moda olmuş etnik siyaset biri derki sürekli tek... tek...tek...neye tek kime tek anlamıyorumki nasıl tek olabilirki insanlar? bizler çoğuluz bizler renk renk çeşit çeşitiz tek olarak gelmedik dünyaya..Allah kullarını yaratırken önce onlara akıl bahşetti düşünebilsinler diye farklılıklarını anlayabilsinler diye? çeşitlilikler, farklılıklar, diller,dinler, kültürler oluştu. düşmanlık ve ayrımcılık tohumları toprağa ekilmemişti henüz. insanlar kardeşçe birarada yaşarken bir fidne yayılmaya başladı bu kardeşliği bozmaya yeminli!biri sen benden değilsen yaşamaya hakkın yok dedi bir başkası ya bizden olur seversin ya terkeder gidersin dedi vicdansızca peki ama neden?kardeşlik birarada ortak paydada bütün renklerle,kültürlerle,dinlerle, dillerle barış içinde yaşamak değilmiydi?Mevlana Celaleddin Rumi;'Gel Ne Olursan Ol Yine Gel' demiş tüm insanlara el uzatmıştı...onun uzattığı el bugün havada kaldı.insanlara 'TEK' millet motifi uygulayıp tek tip insan toplulukları yaratılmaya çalışılıp hizaya getirilmek istendi bunun sonucunda nemi oldu? kardeşlik bozuldu!halklar arasında ikilem oluştu sen....ben....?gerek ülkemde gerekse diğer dünya devletlerinde aynı sorunlar var kan var göz yaşı var savaşlar var.bugün; ırak'ta amerikan işgali altında sunni şii çatışması yaşanıyor en acımasız şekilde insanlar katlediliyor. düşünebiliyormusunuz gencecik bir kız çocuğu belinde bombalarla kendini patlatıyor.gazze'de müslümanlar katlediliyor kudüs kuşatılıyor.balkanlar yine öyle sırplar hala kosovanın bağımsızlığını sindiremenin acısını yaşarken dünyanın başka bir ucu afrikada yine etnisiteye dayalı vahşetler ve infazlar yaşanıyor bunun yanısıra insanlar aç ve yoksul.afganistan, pakistan,hindistan,malezya,iran,suriye ve adını sayamadığım birçok ülkenin fitili ateşlenmiş.. heran çatışmaya hazır patlayan bomba gibi!peki ya güzel ülkem her köşesi ayrı bir cennet buram buram tarih kokan, kültür cenneti, uygarlıkların beşiği, mozaiği ülkem! yaşanan kardeş kavgasına bir çözüm aramamanın ısrarlılığında inatlaşan, kardeşin kardeşi vurmasına seyirci kalan, giderek çözümsüzlüğe doğru yol alan, düğümler ve çözümsüzlükler ülkesi ülkem.barışa hasret ülkem! ne zaman bitecek diye beklediğim ben doğmadan önce başlayan ve hala devam eden bu savaş ne zaman bitecek.hayata karamsar bakmıyorum önüm aydınlık düşüncelerim aydınlık fakat umudunda tükenmek üzere olduğu bir limit vardır ya işte şuan tam o ince kırılgan çizginin üzerinde duruyorum umut yitirilmek üzere...sorunlar çözülmeli! kürtler kendi dillerinde eğitim görmeli kendi kültürlerini yaşamalı etnik kimliklerini özgürce söyleyebilmeli.türbanlılar üniversiteye girmeli,aleviler ibadetlerini özgürce yapabilmeli kısıtlama getirilmeden çingeneler hırsız damgasından arındırılmalı, doğu ve batı ayrımı olmamalı ekonomi düzelmeli sevgili ajda estetik yaptırdığını saklamamalı insanların tümünde hoşgörü hakim olsa ne güzel olurdu diymi? sevgili günlük umarım bugün seni çok fazla sıkmamışımdır yazılarımdan ötürü bir kusurum olduysa bağışla beni dinlediğin içinde saol.

18 Aralık 2008 Perşembe

sevgili günlüğüm

uzun upuzun bir aradan sonra yeniden merhaba!yazacak o kadar çok şey varki hangisinden başlasam yada içimdekileri kafamda tasarlayıp kağıda nasıl döksem diye düşünmekteyim hepsini yazsam sayfalara sığmaz beynimi kemiren aklımı kurcalayan şeyleride hesaba katarsak oooooo kelimeler kifayetsiz kalır valla:)))bu gün konumuz cinsellik olsun eskiden yorgan altında yaşanan en güzel mahremiyet, bugün ise alanen rezilce yaşanan benimsenmiş bir yaşam tarzı.günden güne yitirilen değerler örf ve adetler eski kavramlar nederedeyse bitip tükenmek üzere...bir ben mi kaldım geri kafalı bir benmi çok gelenekçi anlamıyorum benim doğrularım çoğu kişiye göre artık yobazlık olarak algılanıyor benim yaşam tarzımın kültürümün geleneklerime bağlılığımın eski, tozlu tarih raflarına kaldırıldığı söyleniyor anlayamıyorum kafam basmıyor neden?
cinsellik;insanoğlunun en doğal ve tabii ihtiyacı ama benim bildiğim cinsellik iki cins arasında yaşanır ve öylece kalır üçüncü kişi bilmez hem bilmemelide zaten, bunlar geçmişte ayıp sayılırdı şimdi neden aleni şimdi neden normal ve tabii...cinsellik insanların eğlence malzemesi olmamalı gazetelerin ilk sayfalarını süslememeli yeni neslin örnek aldığı bir tablo hiç olmamalı...kendimi anlıyorum ama insanları neden anlayamıyorum onu çözemedim bazen bu dünyaya ait olmadığımı düşünüyorum hayallerim öylesine sınırsız ve uçsuz bucaksız ki sonsuzluğun içinde kaybolmak gibi bişey.
bide bugünlerde ruhum mu yaşlandı nedir?sürekli maziyi anıp duruyorum mazi dediğimde bir 10 yıl önceki hatıralarım anılarım sanki aradan 50 yıl geçmiş yıllanmış şarap gibi anılarımın güzelliğine doyamıyorum noluyo bana yaaaa ben ben miyim acaba?
belkide ölmek istiyorum genç yaşta sonsuz huzura kavuşmak başımı toprağa dayayıp birdaha hiçççç ama hiç uyanmamak artık ölümdende korkmuyorum zaten bu dünyada bir dikili ağacım yok hem olsada yanımda götürecek değilim arkamdan ağlasa ağlasa ailem ağlar sevenlerim ağlar ama biliyorumki onlarda bir zaman sonra alışır yokluğuma.bir yuvam ve çoluk çocuğum olmadığı için gözüm arkada kalmıycak bakkala kasaba manavada borcum yok artık huzur içinde ölebilirim.
ben bunları yazarken kimse intiharı düşündüğümü falan zannetmesin ki yaşamım boyunca en karşı çıktığım şeydir bu. bunları yazmamdaki amaç ecel bugün kapımı çalsa hazırlıklıyım ama bu gün için yarın ne olacağını bilemem bugünkü ruh halim bunları düşünüyor hava kasvetli ya bundandır belkide:)bayrama gelince çok güzel dinlendim gezdim tozdum eğlendim geçti gitti işte...şimdilik bu kadar günlüğüm vaktim olursa bi ara uğrarım yine dökerim içimi bi güzel tabi ömrüm yetttiği sürece hoşçakal.

30 Kasım 2008 Pazar

sevgili günlüğüm

güzel bir pazar gününden merhaba!
normalde hafta sonu evde olmayı pek sevmem zaten çok nadirdir evde olduğum fakat bugün evden çıkmak istemedim kendi kabuğuma çekilip dinlenmek ve kendimi dinlemek istedim ruhumu kalbimi beynimi...aklımdaysa hala gözümün önünden gitmeyen küçük çingene çocuğu vardı belkide bugün sırf bu yüzden kendimi dinliyordum!dün akşam saatlerinde bindiğim otobüste gözlerim ön koltukta oturan çingene kadına ve kucağındada kapkara gözlerle etrafa gülücükler saçan nimik oğluna takıldı. insanları etnik kimlikleriyle hiçbir zaman yargılamam ve dışlamam yanlız çingenelerinde diğer etnik milletler gibi ülkemizde malum sebeplerden dolayı dışlandığını biliyoruz.işte bu çok yaraladı beni hele dün gördüğüm manzara karşısında resmen dehşete düştüm..bir kez daha insanlığımdan utandım..düşünün!çevresindeki bütün kötülüklerden habersiz masum bir çocuk gülen gözleriyle etrafa yaydığı gülücükler ilgi ve şevkat görmek isteyen bakışları, sürekli kaçamak gözlerle bana gülümsemesi hele o kömür karası gözlerine ne demeli canım benim o soğukta üzerinde sadece kolları yırtık bir kazak vardı sıkı sıkı annesinin koynunda ısınmaya çalışıyordu ben bile kalın mantomun içinde üşüyorken o nasıl üşümesin ki:(((arabanın hareket etmesiyle annesine daha bir sıkı sıkıya sarıldı. benim dikkatimi çekense hafif kısık seslerle duyduğum o tiksinç kelimelerdi anne ve çocuğa öğğğğğğğ gözlerle bakan kendilerini insan üstü varlık olarak nitelendiren bir kaç kendini bilmez 'yaratık'lar tüm keyfimi kaçırdı.nasıl sinirlenmeseydimki hiçkimseye zararı olmayan kendi hallerinde iki insan ve 'insan görünümündeki canavarlar' bütün kötü niyetlerini belli ederek senelerden beri kendilerine aşılanan ön yargıyla nasılda dışlayan gözlerle baktılar her ikisinede. sonra arkamdan bir ses işittim bunları almamak lazım otobüslere burdada hırsızlık yaparlar sonra diğeri gayet tabi almasınlar..beni en çok yaralayan ise kılık kıyafetleriyle dalga geçilmesiydi bunu yapanlarsa daha ergenlik çağına yeni girmiş bıyıkları henüz terlemiş geleceğimizin gençleriydi... bir an şöyle düşündüm!aydınlık bir gelecek değil karanlık bir geleceğin içinde aydınlığı mumla arayan bir gelecek mi bekliyordu bizleri?

28 Kasım 2008 Cuma

sevgili günlüğüm

merhaba güneş merhaba toprak merhaba su merhaba gökyüzü merhaba insanlar herkese merhaba!bu gün oldukça neşeli başladım güne ne havanın soğuk ve kasvetli oluşu umrumdaydı nede hala aradığım prensimi bulamayışım içimde tarifsiz mutluklar yaşıyorum sebebini ben bile bilmiyorum ama çok neşeliyim herkese gülümsüyorum şarkılar türküler söylüyorum, kelebekler uçuşuyor içimde daha bir hevesli çalışıyorum pozitif enerji doluyum sabah işe gelirken en güzel kıyafetlerimi giydim özene bözene bir makyaj yaptımki görenler şaşırdı halime nasıl şaşırmasınlarki herşeyin doğallığından yana olan ben o beğenmediğim masum güzelliğimizi örten kadınları çirkinleştirdiğine inandığım maskeyi bugün yüzüme uygulamıştım aslında bakımlı olmaya ve güzel görünmeye tabiki karşı değilim ama bunun aşırısını yapanlar güzelleşmek yerine çirkinleştiklerini her nedense farkedemiyorlar.kimileri kullandığı pudranın yada fondotenin tenine uygun olmayan rengini seçer ve dozajını ayarlayamaz fazla kullanır pörsük pörsük olur yüzleri ninem daha güzeldir yalarında. kimide allık sürerken ki gördüğüm zaman aman tanrım diyorum resmen canavarlaştırmış kendini palyançoluk yapsa daha iyi..))kimisi ise gece yapılan makyajı gündüz yapıp göz kapaklarını mor farla bezeyerek dayak yemiş bir kadını andıran görüntüsüyle görenleri dehşete düşürür. makyaj yapmanın ve bakımlı olmanında kuralları olmalıdır yani hergün makyaj yapmak yerine önemli ve özel günlerde yapılsa gündelik hayatta ise makyaj yerine cildi temiz tutarak nemlendirerek bakım yapılsa daha hoş daha sade daha orjinal olmaz mı?kadın dediğin pürüzsüz sade olmalıdır bakımlı yüzü bakımlı saçları, yeri geldiğinde kararınca makyajını yapıp erkeğinin dikkatini çekmeli tüm zerafetiyle insanları büyülemeli az ve öz konuşmalı ağırbaşlı mütevazi yeri geldiğinde dişi bir yırtıcı yeri geldiğinde ise susmasını bilmeli kadın bu olmalı işte. bu arada ben neşeli halimden başladım kadınlar makyajlar güzellik'e kadar uzattım mevzuyu ne iş anlamadım!!!

26 Kasım 2008 Çarşamba

sevgili günlüğüm

merhaba günlük tuhaf ama rüyamda anne olmuştum önce hamileliğimi sonra doğum yapışımı en sonunda bebeğimi kucağıma alıp emzirdiğimi gördüm...herşey gerçek gibiydi bebeğin karnımda tekme atışı, sonra doğum yaparken çektiğim sancı, göğüslerimden gelen sıcak sütü hissetmem sanki gerçekten süt akıyordu memelerimden :)ne tuhaf bir duyguymuş ben ve bebek iki aykırı varlık. anne olmayı herşeyden çok istiyorum ama bana sanki o duyguyu hiç yaşamayacakmışım gibi geliyor erişmek istediğim ama erişemediğim uzak bir hayal.olsun rüya bile olsa çok onure oldum annelik çok güzel bir duyguymuş meğer bebeğim kucağımdayken yaşadığım duygunun tarifi yok anlatılmaz...
bu düşüncelerimi yakınlarım bilse kahkahalarla gülerler halime asi kız bune hal hem sen hamile olacak kapasitedemisin
hamile kalsan 9 ay boyunca bıktırırsın bizleri nazın çekilmez canın olmadık şeylere aş erir sonra mide bulantılarına dayanamazsın naziksin canın kıymetli hele doğum allah korusun normal doğum diye inat eder doğum masasında yığılıp kalırsın doğuramassın o cesaret yok sende derlerde derler haklılar tabi öyleyim gerçekten her şeyin normalini istediğim gibi doğumunda normalini istiyorum bıçak altına yatmak ve bebeğimi şuursuz bir şekilde dünyaya getirmek istemiyorum bağıra bağırada olsa acı çeksemde bebeğimin dünyaya gelişini an ve an hissetmekten daha güzel birşey varmıdır acaba?neyse ben gene saçmalamaya başladım hoşçakal günlük.

25 Kasım 2008 Salı

sevgili günlüğüm

bir erkeğin şevkatini özlediğim şu günlerde işime konsantre olamıyorum birtürlü evde, işte,dışarda,sinemada,otobüste aklım hep beklediğim prensimde:)))yolda yürürken gözüme takılan insanları çok incelerim okul çıkışı kırıştıran öğrenciler yada elele yürüyen sevgililer yada ne bilim bir belgesel izlediğimde tavukla horuzun çiftleşmesine atıfta bulunup bakkk tavuğun bile bir sevgilisi var der içlenirim:(birgün tavukla horozon aşkına özeneceğim hiç aklıma gelmezdi muhahahahah...en sonunda bir pankart asıcam tişörtüme hey beklediğim prens senmisin geldiysen eğer bir kere çimdik at:) şaka bir yana ben öyle böyle değil fena halde aşk'a aşık olmuşumda haberim yok ne yapsam nasıl etsemde şu dikkatimi başka yönlere dağıtsam yoksa korkarım iştende kovulucam işime adapte olacağım yerde günlük burçlara tarot falına yoğunlaşıyorum bazen yarım bıraktığım romanı getirip şirkette okuyorum çaktırmadan tayyib amcamın dediği gibi hamdolsun arada işlerimide götürüyorum ama bu çalışırken aşk romanları okumalıyım anlamına gelmez:) çok garip aslında öyle fingirdek bir yapıyada sahip değilim evet göze hemen batan bir güzelliğim var donuk değilim cıvıl cıvıl hareketliliğimle erkekleri baştan çıkarmadım desem yalan olur fakat bende bir kıpırdanma olmuyor onlara karşı yalancı aşık olup üç maymunları oynamakta bana yakışmaz... bu yüzden şu neşeli görüntümün altındaki hüzünü kimse farkedemiyor çevremdeki sayısız insan kalabalığının içindeki yanlızlığımı kimse görmüyor benden başka..heyy aşk oralarda biyerdeysen eğer bu noel banada uğra lütfen.

24 Kasım 2008 Pazartesi

sevgili günlüğüm

bugün 24 kasım öğretmenler günü her 24 kasımda yüreğimi tarifsiz bir hüzün kaplar saime öğretmen gelir aklıma hayal meyal hatırladığım bembeyaz yüzü permalı kıvırcık saçları kocaman sarı küpeleri ve siyah sarı renklerle bezeli elbisesi...nur içinde yatsın.sinirli otoriter kuralcı o sert bakışlarının altına saklanmış melek gibi bir kadındı.anlattığı dersin hakkını verir döverekte olsa zorla sokardı beynimizin içine.ilk geldiği günü anımsıyorum ilkokul 3. sınıfta okuyordum herkesin dilinde aynı kelime dolaşıyordu yeni öğretmen geldi!zil çaldı hepimiz sıralarımıza oturduk büyük bir heyecanla yeni gelen öğretmenimizin sınıfa girmesini bekliyoruk derken kapı açıldı ve göründü o melek yüzüyle, sessizce oturdu masasına önce sessiz sessiz süzdü bizleri sonra kendini tanıttı adını soyadını yazdı tahtaya 10 yıllık öğretmen olduğunu aslen anadoludan geldiğini evli olduğunu kısaca anlattı bizlere sonrasında hepimizi sırayla kaldırıp adımızı nereli olduğumuzu kaç kardeş olduğumuzu sorup tanımaya çalışmıştı.sonrada hemen derse geçti vakit kaybetmeden asla boş vakit geçmesine tahammülü yoktu aldığı maaşı sonuna kadar hakediyordu.bizleri hem çok sever hemde döverdi tembel öğrenciye tahammülü yoktu tahtaya kaldırdığı öğrenci sorularını bilmek zorundaydı.bana karşı ayrıca bir ilgisi vardı kara kuru cin gibi bir kızdım onun gözünde tam not almıştım derslerim iydi ve gözünde bir numaraydım fakat buda beni diğer öğrencilerden farklı kılmamıştı. tahtaya çok zor bir problem yazmıştı ve direk beni kaldırdı çözmem için ilk ve son dayağımı o gün yemiştim ben probleme baktım problem bana ilk defa çözemedim neye uğradığımı şaşırmıştım saime öğretmende şaşırmış olmalıki o hışımla bir tokat indirdi suratıma ama ne tokat kulaklarım sesten çınladı sonra örgülü saçımı tuttu bir sağa bir sola sallayıp durdu neden yapamadın niyee boşunamı emek verdim sizlere sürekli bu kelimeleri tekrarlayıp durdu sonra 5 defa bir elime 5 defada diğer elime sopayla vurdu ben sadece parmaklarımın acısından ağladığımı hatırlıyorum gözlerim balon gibi şişmişti hem onu hayal kırıklığına uğrattığıma üzülmüştüm hemde sınıfın önünde yediğim dayağa!sonra biara yanıma oturdu dersi benim sıramdan anlatmaya başladı sanki gönlümü almak istercesine yaklaştı yanıma ben hıçkırıklar içindeyim tabi sonra sarıldı bana gözlerinden yaşlar süzüldüğünü gördüm hemen indirdim yelkenleri suya:)))çocukları inanılmaz severdi 10 yıllık evli olmasına rağmen çocuğu yoktu özlemi bundandı sanırım onun gelmesiyle beraber sınıftaki tüm öğrencilerde ilerleme olmuştu en tembelimiz bile artık dersleri anlıyor ve çözüyordu.derslerde gösterdiğimiz azim onuda sevindirmiş olmalıydıki eskisi gibi sert değildi bizlere karşı çok yumuşamıştı şakalar bile yapıyordu benim dalgalı uzun saçlarımı çok sevdiğini söylemişti, annene teşekkür ettiğimi söyle çok temiz bakmış saçlarına derdi.. malum o zamanlar okullarda bit sirke ve kene gibi canlıları öğrencilerin saçlarında görmek mümkündü:)sene sonu gelip çattığında saime öğretmenden ayrı kalacağıma üzülüyordum çok bağlanmıştım tek tesellim gelecek ders yılında onu tekrar derslerimizde görmekti.olmadı:((yeni ders yılı geldiğinde saime öğretmenin öldüğünü duyduk okul müdüründen çok ağlamıştım o gün beynindeki kötü huylu tümör alıp götürmüştü aramızdan. ameliyat için sene sonunu beklemiş özellikle bizleri yarı yolda bırakmak istememişti..şuan bunu yazarken bile gözlerim doldu senin hakkın ödenmez öğretmenim nur içinde yat..ÖĞRETMENLER GÜNÜN KUTLU OLSUN.

sevgili günlüğüm

merhaba cevabını bulamadığım sualler zihnimi kurcalıyor şu günlerde herşey bir mezarlık ziyaretiyle başladı dedemin mezarını ziyaret ettiğim gün..ölümü düşündüm daha derin bir şekilde sonra kendi ölümümü ölümden sonraki yaşamı ve kısacık hayat hikayemi..
her şey nasılda boş ve anlamsız geldi gözüme neyin kavgasını veriyordumki nasılsa iki parça beze sarılıp 2 metrekare bir toprağa girmeyecekmiydim!bugün belki yaşıyor ve nefes alabiliyordum ama yarın yada 2 dk sonra yaşayacakmıydım?peki ya öldükten sonra üzerime toprak serildiğinde neler hissedecektim ben karanlıktanda çok korkuyorum toprak daraltır beni nefes alamam anneme seslensem gelip beni ordan çıkaracakmıydı en sevdiklerim bana yardım ellerini uzatabilecekmiydi... düşündüm düşündüm düşündüm!işte ölüm bu kadar soğuk ve acımasız.yapayalnız kendi hesabımı vermek zorundayım ne annem var yanımda ne babam nede kardeşlerim ben varım sadece.
ölümden sonraki yaşam için hazırlıklı olmalıyım herşey ibadetle sınırlı değil tabiki diğer önemli unsur maneviyattır.
öyleyse bu kibir bu kıskançlık bu bencillik nedir? başkasının özel hayattaki mutluluğunu kıskanırız ben neden mutluluğu yakalayamadım onlar neden mutlu! yada sınıf arkadaşımızın dersteki başarısını çekemez ve hep içimizden kötü not alır diye dua ederiz. iş yaşamındada sürekli sınıf atlamayı hedefleriz başkalarının önüne geçmek koltuğunu kapmak kariyer yapmak gibi hırs yaparız...sanki hiç ölmeyecek gibi hırslarımızla bencilliğimizle yaşamaya devam ederiz taki azrail gelip ümüğümüzü sıkana kadar..

22 Kasım 2008 Cumartesi

sevgili günlüğüm

fırtınalı bir istanbul gününden merhaba aman yarabbim ne güçlü esiyor mübarek. böyle havalarda aman aman kızlar dikkat edin etek giymeyin sakın havalanır falan rezil rüsva olursunuz benim gibi:)ilk defa bir haftasonu spor giyinmedim. çok sevdiğim siyah eteğim takıldı dolabımda gözüme ee bari bugün giyeyim dedim iki kenarı pileli hafif diz kapaklarımı örtüyo üzerime tam oturuyor neyse üstümü giydim makyajımı yaptım çok sevdiğim saçlarıma fön çektim büyük bir itinayla saçlarım benim herşeyim bakımlı ve uzundur.hah tamam dedim şimdi hazırım cirlop gibi kız oldum tüm cilveliğimle salıverdim sokağa kendimi... anaaaaaaaaa bu ne yaaaa dışarıda bir fırtına bir kıyamet sormayın gitsin rüzgarın şiddetiyle saçlarım bir yana eteğim bir yana ben bir yana savrulup gidiyorum hele eteğim havalanmasın diye nasıl dua ediyorum saçlarım cadı gibi oldu darmadağınık sanki tecavüze uğramış gibi:)elim eteğimde sürekli sıkı sıkı tutuyorum sakata gelmiyim diye bu arada herkes bana bakıyor nasıl utandım anlatamam önü tutsam arka havalanıyor arkayı tutsam ön salaklığıma küfür ediyorum oysa okadar özendim süslendim püslendim şimdi halime bak:(((neyseki günü ufak tefek sıyrıklarla kurtardım yoksa halim nice olurdu...


21 Kasım 2008 Cuma

sevgili günlüğüm

ben neden aşık olamıyorum yada birini sevemiyorum niye niye niye diye çok sorguladım hatta bazen kendime karşı acımasız eleştirilerim bile oluyor..çoğu arkadaşım evlendi çoluk çoğuğa karıştı ben hala armudun sapı üzüm çekirdeği faslındayım yerimde sayıyorum bir adım bile atamadım tüüüüü bana şu musibet halimden bir kurtulamadım gitti.
elimde değil erkekleri tanıdıkça tiksiniyorum genelleme yapmak istemem tabi ama tanıdıklarımın hemen hemen çoğu aynı vasıflara sahiplerdi....bundan 2 yıl önceydi ilk defa tabularımı yıkıp hoşlanmadığım birinin arkadaşlığına evet dedim belki tanıdıkça severim ön yargılarımdan kurtulurum en azından kendimi kanıtlamış olurdum denemekte başarmanın yarısıdır diye düşündüm hem bune kendini beğenmişlik bune kibir kızım sen kendini bulunmaz hint kumaşımı sanıyorsunda kimseleri beğenmiyorsun alçak gönüllü ol biraz mütevazi ol güzellik gelip geçer insanlıktır baki kalan....

adı bende saklı kalsın onunla bir arkadaşlığa adım attım ilk zamanlar gayet dozunda gidiyordu herşey beni sıkboğaz etmiyor anlayışlı öyle zırt pırt arayıpta bunaltmıyordu bende böyle bir ilişki istiyordum tamda.. çok yorgundum sevgiliden ziyade arkadaşlığa dostluğa dert ortağına ihtiyacım vardı yaralarımı sarmasını istiyordum savaştan yeni çıkmış yenilmiş bir savaşçıydım tarifi imkansız acılar yaşıyordum.en sevdiğimi yitirmiştim ve o benim can simidim olsun istiyordum..öyle oldu ilk zamanlar beni dinledi anladı sevdi yardımıma koştu sardı bütün yaralarımı beni kendine bağlamayı başardı ikince kez belki aşk değil fakat aşktan daha kuvvetli bir duyguyu yaşadım onunla adı 'sevgi'......

dünyam değişti hayata bakış açım değişti renklerim değişti düşüncelerim bile değişti ben değiştim mutluydum hayattan başka ne isteyebilirdim.

hayat inişli çıkışlıdır mutluluğuda acıyıda yaşar insanoğlu önemli olan herşeye göğüs germek güçlü olmaktır.ben kendimi güçlü olanlar kategorine dahil ettim hem severim deli gibi hemde farklılıklarımdan vazgeçmem belki ilk ve son uyuşmazlığımızda bu olmuş biz ayrılmış o başkasıyla evlenmişti.. bu kadar çabuk gelişti herşey 1 yıl belki başkalarına göre uzun bir zaman dilimi değil fakat benim rekorumdu diyebilirim:) ayrılma sebebimizde bana göre çok büyük ona göre önemsiz sudan bir sebepti işte detaya girmek istemiyorum o evli artık..
bende uğursuzluk bunu anladım:))))

sevgili günlüğüm

başımın ağrısı mideme vururken elimdeki elmayı tek hamlede bitirme çabasındayım ne alaka derseniz masa başında bişeyler atıştırmak hiçde hoş bir durum değil yüksek disiplin kuruluna göre(bizim müdüriyetin sıkı kanunları vardır)neyse elmamı yerken aklım başka yerlere daldı gitti..
çocukluğum geldi gözlerimin önüne meyva bahçelerimiz üzüm bağlarımız kiraz ağaçlarımız....ve biran gözlerin doldu hastalığın verdiği duygusallıkla anılarım pekişince göz yaşları kaçınılmaz olur salya sümük ağlamakda hiç bana göre değil ağlayınca kendimi zavallı ve aciz hissediyorum o sebeplede çok az insan gözyaşlarıma şahit olmuştur .çocukluğumu özledim ilk defa hemde kendimi nasıl yaşlı hissettim o an yaş 25 sanki 50 oldum biranda geçen 25 yılıma nasılda hayıflandım düşündüm kendikendime koskoca 25 yıl ne yaptım diye... kendi adıma koskoca bir hiç evet az çok ideallerimi gerçekleştirdim fakat mutluluğumu ikinci baharlara erteledim durdum.aklımda kalanlar ise mutlu bir çocukluk yılları....kiraz bahçesi: sepet sepet kirazları gücüm yettiğince yerlerinden kaldırmaya çalışırdım arkadaşlarıma güç gösterisi yapmak kendimi ispat etmek istercesine sonra dalların en tepesine çıkıp kiraz yer çekirdeklerinide sağa sola atardımki toprak içinde yeni bir kiraz fidesi oluşsun diye kulaklarımda küpe gibi kırmızı kirazlarla ahhhh ben ne güzelim diye kendimi beğenirdim kirazın hem tadına hemde rengine aşıktım.. kiraz mevsimi bambaşka anıları barındırır içimde, sanki bir festival edasında tüm köylüler sabahın er vaktinde yola çıkarlardı traktörleriyle kadınlar ve çocuklar arkada erkekler önde patika yollardan ine çıka varılırdı kiraz bahçelerine sonra şarkılarla türkülerle neşeyle toplanırdı kirazlar ağaçlardan dalların kırılmamasına ayrıca özen gösterirlerdiki birdahaki seneya kiraz küsüpte meyvelerini esirgemesin diye...toplanan kirazlar gün batımıyla beraber traktörlere yüklenir evin yolu tutulurdu.....hayatta ikinci bir şansım olsa çocuk olurdum kiraz bahçelerinde.

sevgili günlüğüm

bugün hey heylerim üzerimde halsizim kemiklerim ağrıyo burnum tıkalı sanki iğne saplıyorlar vücuduma çok fenayım çok en fenasıda ne biliyormusun günlük bu halde çalışıyor olmam ve inanılmaz yoğun tempoda aslında şimde evde olmak vardı sıcacık yatak sıcak bir mercimek çorbası bol limonlu, sonra bide üzerine yine bol limonlu çay içtimmi tamamdır ne hastalık kalırdı ne bişey cin gibi olurdum valla.. ama nerdeeeee bu şirkette bir günlük izin için kırk takla atmak gerek o kadar dil döktüm halimden anlayan yok neymiş efendim yarın yurtdışından misafirlerimiz gelicek de çok yoğun olacağızda nerede sizin danışmanınız derlerse napıcağız biz ne diyceğiz falanda filan ben bir kelime sarfettim sayın müdür 100 kelime.offffff başım şişti sus beeee kadın sussssssssssssss ne cazgırsın sen yahuuuu tamam geri aldım sözümü istemiyorum dedim çıktım odadan içimden küfür ede ede..
şunu anladım özel sektör cidden çok bencil ve egoist şirkete verdiği değerin binde birini çalışanlarına vermez varsa yoksa ticaret kar ve büyümek...halbuki bizler olmazsak şirket denen bir kurum var olmaz bizlere yapılan bu haksızlığı kınıyorum ey şirket yöneticileri en tepedekiler düşünün ürettiğiniz ürünlerin dış pazarda yer alabilmesi için uğraşan didinen çabalayan ürünleri tanıtmak adına düzenlenen fuarlarda gecesini gündüzüne katarak hazırlanan çalışan insanları nasıl olurda unutursunuz.. yada umursamazsınız buna hakkınız varmı...

şuan işimi savsakladım hiçbişey yapmıyorum oturdum masama ellerim klavyede şuan okuduğunuz satırları yazmakla meşgulüm eeee nasıl muamele görürsen o kadar iş yapıcaksın mantığı hakim bende boşverdim herşeyi aman banane yaaa patron kar elde etsin bizler ezilelim varmı öyle saçmalık.

hah çayımı yudumluyorum belki içimi ısıtır..........

20 Kasım 2008 Perşembe

sevgili günlüğüm

ama bu haksızlık!
ohhhh ne ala memleket müdür olmak varmış dünyada şu müdür konumundaki dalkavuklara uyuz oluyorum havadan para alıyorlar başka bişey değil bide böbürlene böbürlene her fırsatta demezlermi falanca yerde müdürüm filanca kişiye torpil geçtim.........ayyyy yemişim torpilini hah


aslında kendileride biliyor bi bok olmadıklarını nerde beleş oraya yerleş misali işe yaramadıklarını başkalarının sırtından geçindiklerini offffff çok gıcığım var şu müdürlere......

yetkileri sadece imza atmak....

koltuk sevdasında patron ayağında yağcı paranoyak herşeyi ben bilirim edasında ha bide güzel bir sekter görse ağzı kulaklarında salyaları oraya buraya akar ahhhhhhhhhhhh nerde sıkıştırsam..... da bi güzelllllll.. orasını burasını mıncıklasam kart zamparalar ne olucak...

kimbilir bu konuma gelene kadar kaç ayak öpmüş kaç kişiye el pençe divan durmuş nelere göz yummuş nasıl yağcılık yapmış ezilmiş vs vs vs...

sevmiyorum işte sevmiyorummmmmmmmmmmmmmmmmmm!

19 Kasım 2008 Çarşamba

sevgili günlüğüm

ayyy bi tuhaf oldum şimdi ilk defa günlük tutuyorum bide herkesin gözü önünde:) yazmaktan ziyade okumayı seviyorum aslında özelliklede aşk romanları helede tutkulu ve ihtiras kokuyorsa bir solukta okur bitiririm o derece yane..
bu gün bir durgunluk bir halsizlik var üzerimde ya fena halde gribe yakalanıcam yada aşık olucam ama onuda beceremiyomki:( birine ilgi duymaya başlasam bir kıpırdanma olsa yüreğimde ellerim heycanlı heycanlı titrese ne bilim tarifsiz duygular yaşasam içimde yaşama daha sıkı sıkı bağlanıyorum tüm olumsuzlukları gözarda ederek herşeyi bir roman kitabına sığdırmaya bayılıyorum hiç çıkmak istemiyorum bu dünyamdam kulaklarımı tıkamak gözlerimi köreltmek sadece o anı yaşamak..... eyyy aşk sen nelere kadirsin çok istiyorum tekrar bu duyguyu yaşamayı ve inanıyorum birgün sırılsıklam aşık olucağıma buna gerçekten inanıyorum o beyaz atlı prens hiç ummadığım bir zamanda beni bulacak belki atı olmayacak ama o beklediğim insan olacak biliyorum...

hayatı hüzünlerinden çok mutluluğuyla yaşamak istiyorum siyah değil beyaz sonbahar değil ilkbahar....

mutluluk........başka bahara ertelediğim mutluluğu sonunda sağlam biyerden yakalıycam bunuda biliyorum...

İzleyiciler