28 Şubat 2009 Cumartesi

sevgili günlüğüm


SUSARAK


Güneş altında söylenmedik söz yokmuş...



Bu yüzden geceleri söylüyorum sevdiğimi...



Ne gece, ne gündüz yokmuş söylenmemiş söz...



Ben de söylenmişleri söylüyorum yeni biçimde...



Hiç bir biçim kalmamış dünyada denenmedik...



Ben de susuyorum sevgimi saklayıp içimde...



Duyuyorsun değil mi suskunluğumu nasıl haykırıyor...



Susarak sevgisini ilan eden çok var sevgilim...



Ama bir başka seven yok benim sustuğum biçimde...






aziz nesin...

sevgili günlüğüm

dün akşam dolmuşta evime doğru yol almış gidiyorum, kulağımda kulaklığım,gözlerim kapalı eve gidene kadar ruhum dinlensin istiyorum, arada göz kapağımı aralayıp etrafı kolaçan ediyorum ineceğim yere vardım mı diye.dolmuş yerdeki çukurlara bata çıka devam ediyor son sürat,şöför emmi;yolda bekleyen yolcuları mağdur etmemek adına doldurdukça dolduruyor tıka basa...tıkış mıkış,kardeş bacı hatta neredeyse koyun koyuna yolculuk ediyor millet.kimi çantasını,kimi arkasını kimi bilmem neresini vs'sini sakata gelmemek adına kollamak mecburiyetinde.kimiside tamamen uçkurunun derdinde, sıkıştırdıkça sıkıştırıyor yanında bekleyen biçare hatını.
dolmuşlar hakkında doğu-batı sentezi yapıldığında, her ikisinide denemiş,tecrubeli bir vatandaş olarak kentsel ve kırsal alanda dolmuş vaziyetini kısaca şöyle özetleyebilirim.
batı dolmuş vaziyetleri;
ayakta bekleyen kadın,yaşlı(erkek yada kadın) ve hamile bayana çoğunlukla yer verilmiyor.
kadınların en fazla cinsel istismara(taciz,elle yoklama,sürtünme) maruz kaldıkları alan.
insanlar soğuk ve şüpheci olmakla beraber art niyetli.
hırsız kardeşler için bulunmaz bir ganimet yeri,hünerli elleriyle kalabalık ortamda zanaatkar mesleklerini daha kapsamlı icra edebiliyorlar(cep boşaltma sanatı)...
doğu dolmuş vaziyetleri;
küçük baş hayvanla yolculuk edilir(tavuk,horoz,hindi,kaz)dolmuş daha geniş olsa idi koyun ve keçi gibi, orta baş hayvanların yolculuk etmesi kaçınılmaz olurdu.
kadın ayakta beklemez hemen yer verilir. hatta mümkünse erkek kadının yanına bile oturmaz...
cinsel taciz olaylarının hiçbiri bu küçük memlekette yaşanmaz.
hırsızlık,kapkaç,cep boşaltma... ben hiç şahit olmadım(insanlar fakir ve onurlu)
dolmuşa hakim ağır bir yağ ve peynir kokusu vardır..
insanlar iyi niyetli ve saftırlar.
yollar engebeli,kimi zaman dağların yamacında, kimi zaman dümdüz ovada...
yazım bitti hadi kış kışTHE END.

27 Şubat 2009 Cuma

sevgili günlüğüm

koca karı yöntemleri gibisi varmı beee gözünü sevdiğimin ülkesinde pardon(benimde ülkem oluyordu diymi?ülkem olarak düzeltildi bilginize)her hastalığın ayrı bir tedavi yöntemi,şekli şemali vardır,örnek verecek olursam;
ben küçükken çamaşır ipinde asılı duran mandalı olanca gücümle yakalamaya çalışırken, ayağımın altına koyduğum paslı yağ tenekesi kaydı ve kendimi biranda yerde buldum sol bacağım çıkık olarak:)))
sonra efenim o kırıkçı senin bu çıkrıkçı benim diyar diyar gezdirildim,en nihayetinde halim amca diye yaşlı bir dedenin evinde soluğu aldım.halim amca bacağıma bir iki bakıp teşhisi koydu,diz kapağında çıkıklık var(eyvahhhh kesin keserler bacağımı)diye içten içe korkuyla düşüncelere daldım.halim amca elini bir güzel yıkadıktan sonra diz kapağımı hafif yoklayıp sık dişini yavrum düzelecek gibi nasihatlar vere dursun dizimdeki hırtttttttt sesiyle bayılmışım:)))uyandığımda bacağım diz kapağıma montaj edilmişti:) de haydi gözün aydın dedi halim amca güler yüzüyle.
o gün eve yürüyerek gidebilmiştim halim amcam sayesinde...
soğuk algınlığına bardak atmanın birebir olduğunu biliyormuydunuz?annemden öğrendim bunu, annemde nenemden...
uygulama aynen şöyle;hasta olan er kişi(hatında olabilir cinsiyet şartı yok)önce bir güzel yere yüzü koyun yatırılır,sırtı açılır ve tedavi aşaması için o şekilde bekletilir,bu arada baş hekim daye(annem)küçük bardakların içinde kibriti yakıp gezdirir ve iyice ısıtır, ısınan bardakları hastanın sırtına 4x4 niyetine yapıştırır ve bir müddet beklettikten sonra şıppp diye teker teker çıkarır ve inanın bana hasta dimdik ayaktadır artık sağlıklıdır gezer tozar gününü gün eder:))
köy yerinde kadınların doktora gitme gibi bir lüksü olmadığından yine bilindik yöntemlerle doğurtulup bilindik yöntemlerlede tedavisi sürdürülür.mesela yeni doğum yapmış kadın ya tandıra yada sıcak külün üzerine oturtulur, yaraları iltihap kapmadan çabuk iyileşsin diye.çocuğu olmayan kadınlara nuksa yapılır,kız çocuğun ardından erkek çocuk isteyen ebeveynlere ise ayrıca komik bir uygulama yapılır(doğan bebek eğer kız ise üç kez eşeğin altından geçirilir)bu sayede yeni doğumlarda erkek olma olasılığı daha güçlü:))
siz hiç evde doğum yapan kadın gördünüzmü???ben gördüm:))
yaş ortalamam 5 yada 6 civarı komşumun çığlıklarını duyup koşar adım girdim eve, köyün bütün kadınları hastanın baş ucunda,sobanın üzerinde bir kazan, kazanın içinde fokur fokur kaynayan su,demir bir leğen ve leğenin içinde sancıdan kıvranan bir kadın. çok korksamda gözümü kırpmamış ve şaşkın şaşkın izlemiştim olan biteni:)tüm bu bağırışların ardından kadının dizliğinin içine düşen bir bebek ağlaması ve sevinçle ışıldayan gözler,sözler(bıra xeyiri)hayırlı olsun bebek.
sözü çok mu uzattım ne???gidiyom sevgiyle kalın:))

26 Şubat 2009 Perşembe

sevgili günlüğüm

merhabalar hepinize cümle aleme fingirdek şadumana bitlere kenelere karıncalara otlara böceklere en içten sımsıcak merhaba....(mahsus virgül koymadım bu kısım bir solukta okunmalı adet böyle)
matildaya son zamalarda bir haller oldu çözemedim,çözmek için büyük bir uğraş sarfediyorum.
kızın yürümesinden tutunda konuşması ve hatta gülmesine kadar herşeyi değişti bir hava bir kokonoşluk bir kendini beğenmişlik sormayın gitsin(dağ dağa küsmüş dağın haberi yok)özelliklede ben ve yakın arkadaşım maviş gözlüye bu tavırlar farkındayız...
sahi yaa ben günlüğüme yakın arkadaşım maviş gözlüden hiç bahsetmedim diymi?maviş gözlüyle şirketteki departmanlarımız farklı olsada çok sıkı bir dostluğumuz var sabah aynı durakta bekleriz,akşam aynı yerde iner bazen indiğimiz gibi kendimizi çarşının ışılarına bırakır vitrin vitrin dolaşır alışveriş yaparız.aynı fikirleri paylaşır ve aynı yasak türküleri dinleriz büyük bir zevkle... bir çok ortak yönümüz var mavişde benim gibi asi ve zor:)))matildanın tek sıkıntısı bizim sıkı dostluğumuzu çekemiyor olması ve bunu dillendirememekle beraber konuyu farklı boyuta taşımak.işin özü maviş ve ben matildayı çekemiyormuşuz ha ha ha(böyle düşünüyormuş bizim saf matilda)nesini çekemiyeceksek??? bikere 32 yaşında ama hayata dair hiçbir planı yok, bugünü yaşıyor ve yarın umrunda bile değil.hiçbir fikri benimsemiyor, kötüde olsa insanlar bir fikri savunmalı, karşı çıktığı düşünceleri eleştirmeli.magazinsel konular yerine daha güncel konuları takip etseydi eğer aklının içi samanla dolmayacaktı belkide...ve hala herkes bu içi boş matildayı kıskanıyor öylemi:))
herşey bir yana suratı bir karış asık ve ruhsuz bir duvarla yanyana çalışıyor olmak berbat bir durum umarım matilda bizi anlar ve bu anlamsız davranışlarına bir son verir umarım....

25 Şubat 2009 Çarşamba

sevgili günlüğüm

bir dünya düşlüyorum!

kardeşlik türküleri söylense sınır boylarında

barışa çekilen halaylar eşliğinde eller tutuşsa

gökyüzünde füze yerine kuşlar uçuşsa...

bir dünya düşlüyorum!

mezopotamyada kelebekler

kudüste güvercinler hayat bulsa

bir dünya düşlüyorum!

diclenin suyu kan değil

ölüm değil,

oluk oluk özgürlük aksa...

bir dünya düşlüyorum!

içinde çocuklarada yer olsa...


asiçiçek yazdı

24 Şubat 2009 Salı

sevgili günlüğüm

HASRETİNDEN PRANGALAR ESKİTTİM
Seni, anlatabilmek seni.
İyi çocuklara, kahramanlara.


Seni anlatabilmek seni,


Namussuza, halden bilmeze,


Kahpe yalana.


Ard- arda kaç zemheri,


Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu.


Dışarda gürül- gürül akan bir dünya...


Bir ben uyumadım,


Kaç leylim bahar,


Hasretinden prangalar eskittim.


Saçlarına kan gülleri takayım,


Bir o yana


Bir bu yana...


Seni bağırabilsem seni,


Dipsiz kuyulara,


Akan yıldıza,


Bir kibrit çöpüne varana,


Okyanusun en ıssız dalgasına


Düşmüş bir kibrit çöpüne.


Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,


Yitirmiş öpücükleri,


Payı yok, apansız inen akşamlardan,


Bir kadeh, bir cıgara, dalıp gidene,


Seni anlatabilsem seni...


Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır


Üşüyorum, kapama gözlerini...


ahmed arif

23 Şubat 2009 Pazartesi

sevgili günlüğüm

26 yıllık hayat mücadelemde 2 adet gönül kırığım,birkaç tane görücü aday adaylarım ve 10 larca platonik aşklarım olmuştur.bugün siz çok sevgili okuyucularıma görücü adayım hüsamı anlatmak istiyorum aklıma geldikçe kah gülerim, kah sırıtırım, kah deliririm:))
evde kalacağım korkusuyla gün be gün kabuslar yaşayan sevgili aile büyüklerim kendi rızamla evlenemeyeceğime kanaat getirip görücülere açık kapı bırakırlar. gelsin görücüler, gitsin pehlivanlar, bre yiğitler, cengaverler, dallamalar hepsinden bolca mevcuttur güzelim şehrimde:))
yine böyle günlerden birgünün akşamı ev yakın akraba ziyaretleriyle şenlenir, herbirinin yanında en az 2 çocuk pardon canavar demeliydim:)bütün aile bir arada bol koyu sohbetler ile devam eden akşam münasebeti, cabbar emminin oğlu hüsamla dahada perçinlenir:))ben hüsamı hiç tanımıyorum hoş cabbar emmininde sadece adını duymuşluğum var bundan gayrı görmüşlüğüm yok.
gülistan yenge şöyle söz eder hüsamdan;cabbar emminin küçük oğlu hüsam varya,ha bildin mi yenge(güya annemle konuşuyor)tahsilini bitirmiş, artık eli ayağı düzgün tanıdık iyi bir aile gızıynan başgöz olmak istiyomuş yenge(bunu söylerken hafif bıyık altı sırıtmasına şahit oluyorum cangolozun)cabbar emmide bizim gızı layık görmüş oğluna ne diyon yenge???ailede benden başka evlilik yaşını geçiren olmadığı için bu taşların bana atıldığının farkındalığından, başım önüme eğiliyor ister istemez ses etmiyorum. oysa eski asi olsa çoktan verirdi ağızlarının payını sadece susuyorum el mahkum...
o gün çaresiz hüsamla tanışmayı kabul ediyorum başıma geleceklerden habersiz???
aracı olan aile fertleri buluşma yerini bizim ev olarak belirleyince, böyle ilkellikmi olur beee diyip postamı koyuyorum herzamanki asiliğimle heran bir delilik edip vazgeçeceğim korkusuyla bu defada onlar benim isteklerime boyun eğiyorlar çaresiz:))buluşma yerini ve gününü kendim belirleyip falanca restorantta karar kılıyoruz hep beraber:)
görüş günü geldi çattı sevdiğim, yarenim diye bir türkü geliyor bu satırları yazarken aklıma...
hüsamla görüşeceğim gün aslında hiç süslenmek gelmiyor içimden hatta eşorfmanlarımla gitsemde olur diyorum ama el mahkum süslenmeliyim kendimi beğendirmeliyim hüsama yoksa animallah evde kalıcam korkusuyla bunlar kendilerini yiyip bitirecekler vahki ne vahhh.
neyse lafı fazla uzatmıyorum o belirlediğim mekana hüsamdan önce gitmeyi tercih ettim(hüsam buralara yabancı önce gitmeliyimki aradığında şurdayım burdayım tariflerini daha kolay yapabilim)gittim oturdum az sonra zırrrr bizim hüsam aradı asi hanımefendi ben geldim hangi masada oturuyorsunuz efemmm? burdayım lan kıçıkırık ahada tam karşındaki zerafeti nasıl olurda görmezsin demek isterdim,diyemedim.hüsam bey soldan 2. masada oturan benim, zaten gördüğün gibi benden başka yalnız oturan yok çevrede bilmem farkındamısın.başım öne eğik botumun fermuarını çekiştirirken 2 kocaman ayak belirdi hemen yanıbaşımda öhöö öhööö merhaba oturabilirmiyim? zaten cevap vermeme fırsat vermeden direk daldı masaya mal gibi.
hayatımda ilk defa kendimi bu kadar çaresiz,düşkün ve yardıma muhtaç hissetmiştim o gün ve sonrasında günlerce ağlayıp zırladığımı hatırlıyorum.karşımda oturan insan değildi kocaman ayaklara sahip, kıllımı kıllı,ceketinin cebinde küçük tıpalarda bitkisel ilaçlar taşıyan ve her su içişinde bunlarıda içine ilave eden onlarsız bir yaşamı asla düşünemeyen varsa yoksa sağlığım sıhhatim diyen bir bir kazma vardı.allahım ne işim vardı benim burda, asi aklını peynir ekmeklemi yedin kızım sen içine tüküreyim ben böyle görücü usulü evliliğin offfff yazarken bile o anki sitresi yaşıyorum ne gündü beee:))
o gün hüsamın yüzüne hiç bakmamaya özen gösterdim. konuşurken;duvardaki tablolara bakıp cevap vermek daha mantıklı gelmişti bana. bunu hüsamda farketmiş olacak, zaten asık olan suratı birkarış daha asılıverdi. görüşmenin sonunda birdaha görüşmemek üzere mekandan apar topar hatta kaçarcasına uzaklaştığımı hatırlıyorum:))
sonuç olarak o buluşmadan sonra hayatımda yeni bir perde aralanmış oldu zaten asiydim iyice asi oldum ve o son görüşmem oldu:))görücü usulü evlilik benim kitabımda yok(büyük konuştum gene)THE END

22 Şubat 2009 Pazar

sevgili günlüğüm

sabahın köründe içtiğim çayla biraz kendime gelir gibi oldum yoksa inanın gözlerim yumuk yumuk açılmıyor, hala uyanamamış halde geliyorum işe ne tuhaf:))gelir gelmezde kötü bir haberle sarsıldım üretimdeki çalışanlarımız 1 haftalık ücretsiz izine çıkarılmışlar ve ben bunu şimdi öğrendim.hangi arada böyle bir karar verildi hayret? şaşkın ve üzgünüm...düşünebiliyormusunuz bu insanların çoğu ev geçindiren babalar ve anneler. kimi kirada, kimi gırtlağa kadar borçlu kasaba,bakkala,manava....hani kriz bizi teğet geçmişti,hani türkiyenin refah seviyesi yükseliyordu kimi kandırıyorsunuz siz beee.evet birilerinin refah seviyesinin yükseldiği doğru; zengin zenginleşiyor fakir ise dahada fakirleşiyor türkiyenin acı gerçeği malesefki bu...birilerinin oğlu gemicikler satın alırken,pırlantaların içinde yüzerken benim emekçi yoksul halkım haketmediği bir sömürüyle karşıkarşıya yok mu buna dur diyecek bir babayiğit???
evet gerçekler her ne kadar canımızı acıtsada durum bundan ibaret ve korkarım sadece bununlada sınırlı kalmayacak,felaket tellallığı yapma amacında değilim, ama ülke gidişatına bakıldığında ben pekde umut verici bir ışık göremiyorum...
şuan heryerde bir seçim telaşı aldı başını gidiyor,seçimlerden sonraya bakılmalı,göstermelik yardımların kokusu seçimlerden sonra fazlasıyla kazık niyetine fakire fukaraya geri gelecektir emin olun.bırakında şimdilik onlar safarilerine devam edip,pırlantacıklara ortak olsunlar keyiflerini kaçırmayalım durduk yere ağızlarının tadı bozulmasın...

sevgili günlüğüm

merhabalar herkese özlemişim yaaa,şiir tadında yazmaktan kendi günlüğümü tutmayı ihmal ediyordum neredeyse yetiştim nihayet:))evet gelelim bugünkü mecmua konuma ben duyunca çok güldüm(ağlanacak halimize)...bakalım sizler ne düşüneceksiniz okuyunca???
bugün chp genel başkanı deniz emminin izmitte bir mitingi vardı malum hepiniz haberdarsınız bu durumdan neyse efem bu miting curcunasının hazırlıkları günlerdir hummalı bir şekilde devam ediyordu chp nin ilçe teşkilatlarında,çalışma derken hem miting yapılacak yeri organize ediyorlar hemde miting kalabalık olsun diye insan topluyorlar bizim semttede isim vermek istemiyorum himmet abi olsun adı.bütün mahalleliyi toplamış başına mitinge gelen herkese para veriyorlarmış diyip adam topluyor kendince. millet zaten işsiz verilen bu cazip teklifi duyunca hemen kabul etmişler haliyle, vah memleketimin haline vahhh.birkaç otobüs adam toplamıyı başaran uyanık himmet abi kaptığı gibi götürmüş insanları mitinge.hadi bol mitingler diyip seyrettim arkalarından bizim mahalleliyi derin derin....
akşam oldu ve bizim saf mitingcilerimizde geldi:)hepsinin surat bir karış para beklerken bedava parti bayrağı ve şemsiye armağan etmişler tabi ana parayı himmet abi götürmüştür o kesin. olan bu soğukta saatlerce deniz emminin palavralarını dinlemek zorunda kalan insanlara oldu üzüldüm gerçekten çok üzüldüm insanların düştüğü hale üzüldüm:((memleketi korkarım daha zor günler bekliyor.
dipnot:bu yazıyı siyaset olsun diye yazmadım yazdıklarım doğrudur.

21 Şubat 2009 Cumartesi

sevgili günlüğüm

sevgi dolu bir yürek,yeşeren umutlarla merhaba;sebebini bilmediğim bir mutluluğu yaşıyorum, bu gün tuhafım, herzamankinden daha mutluyum kalbim sebepsiz deli gibi hızlı ne oluyor bana?
bazen kendimi anlamakta güçlük çekiyorum ama itirazım yok bu duruma memnunum:))ve mutlu!geleceğe dair planlarım var,ve yapacaklarım....artık yaşamak için bir yığın sebebim var.öyle kafama estiği gibi kaçıp gitme planları kuramam,mutluluk trenini bir kez daha erteleyemem,başka baharlar değil bu bahar olmalı hayatımda.
biliyorum ve hissediyorum mutluluk bana çok yakın.

sevgili günlüğüm

ateş suya hasret
su toprağa

toprak güneşe...

yaşam ise sevdaya

sevdam yüreğime sığmayacak kadar sonsuz

sevdam öyle derin, öyle içten

bir kuş kanadı kadar özgür
yada tutsak

sevdam ateş gibi hırçın

kor gibi sessiz

yangınlara sevdalı yürek

yürek suskun

yürek suçlu

yürek sonu olmayan uçurum


asiçiçek yazdı

20 Şubat 2009 Cuma

sevgili günlüğüm

bugün sizlere dürdane ile kızı merdaneyi anlatmak istiyorum güzelim memleketimin ilginç insan manzaraları arasında bir aile.dürdane teyze aslen trabzonlu olup adapazarında doğmuş ve evlenene kadarda adapazarının havasını solumuştur zamanın evvelinde,taki rahmetli kocası veciyi tanıyana kadar...veciyle görücü usulü tanışıp görüşüp mercimeği fırına vermeye karar verip evlenirler ve istanbul'a yerleşirler,mercimeğin fırında pişmesiyle beraber iki yumurcak bebeleri olur biri erkek diğeri kız(merdane).merdane benden 1 yaş küçük abisi dombalak hayri benimle aynı yaştadır.mutlu mesut devam eden yaşamları veci amcanın hastalanıp çok kısa sürede rahmetli olmasıyla sarsılır.dombalak hayri 7 merdane henüz 6 yaşlarındadır ve ne olup bittiğini anlamayacak kadar küçüktürler.anneleri dürdane hanım çocuklarına daha iyi bir yaşam sunma amacıyla neyi varsa satmış(ev,araba ve arsaları) har vurup harman savurmuş...çok kısa bir süre sonrada bakanımız yok deyip evlenmiştir ailenin rızası olmadan...geçen yıllar sonucunda dürdane büyüyerek serpilip benim gibi bir kız oluverdi:))tombalak hayride bundan 1 yıl önce yıldırım nikahıyla kendi gibi tostombalak bir hatunla yuvasının temellerini kurdu,duyduğuma göre yıldırım aşkıymış onlarınki:)))neyse konumuz zaten tombalak hayri değil dürdane ve ana kuzusu yavrucağı bir denesi merdanesi(şu bizim dişlek merdane canımm)
dürdane teyze şekli şemali tarif edilemeyecek kadar ilginç bir yurdum insanıdır.kızı merdaneyi uçan kuştan sakınan, kıskanan,sıka sıka limon gibi suyunu çıkaran özen ve itinayla üzerine titreyen bir annedir öyleki bu yaşına kadar kesinlikle bir başına bırakmamıştır. merdanenin hiç arkadaşı yok bildiğim kadarıyla olmasınada en büyük engel annesi dürdane teyze kanımca:))erkek arkadaşlarıyla buluşmaya bile annesiyle gider..eee tabi böyleliklede en uzun aşk kaçamağı sadece bir kaç günle sınırlı kalır.düşünebiliyormusunuz sevgilinizle buluşmaya annenizle gidiyorsunuz, tanrım bundan korkunç bir vaka olabilir mi?
kuafördeki epilasyon işlemlerinden tutunda,arkadaşlarının doğum günlerine varana kadar her an her dakika annesiyle bebaber böyle hayatmı olur beyaaaa.
birgün merdaneyle konuşurken laf arasında hazır yeri gelmişken diyip sordum;
ne zaman görsem hep annenle takılıyorsun, tamam annen hayattaki en değerli varlığın ama insan sevgilisiyle buluşmayada annesiyle beraber gitmezki canım:))merdane durdu durdu derin bir düşünceye dalarak tam cevap vermeye yeltenecek,annesi dalmazmı mevzunun içine:)kızımı sokağa yanlız salsaydımda kurtlara, ayılara yemmi etseydim.o benim nazlı narin kızım. ben kızımı gözümden bile kıskanırım gece yatarken odasının kapısını bile kilitliyorum(utanmasa wc ye bile beraber gidiyorum diyecek,hatta evlendirirse gerdeğede girer bu kadın)
madem bu kadar güvensizsin çevrene karşı, evinde bile güvenin yoksa, neden elin adamıyla evlenip kızını kendi evinde mahkum ettin. yazık senin anneliğine diyecekken, kendi annemin sus yoksa ağzını yırtarım der gibi kaş göz seyirtmelerini görüp susmak zorunda kaldım çaresiz:)))yoksa en okkalısından bir cevabım vardı güvensiz pinpirikli hatta psikolojikmen ruh sağlığı bozuk dürdane teyzeye...Allahım ruhu bozuk insanlardan biz masum kullarını koru.amin:))şekil(A)da görülen resimlerde soldaki boynu bükük küheylan merdane ortadaki cazgır anası dürdane en sağdaki gozel gızda benim efenim:))
yarın yeni yepyeni mecmualarla yeniden buluşmak istiyem:) sevgiyle kalın okuyucular...

19 Şubat 2009 Perşembe

sevgili günlüğüm

değişiyormuyum ben?evet evet değişiyorum, sanırım yaşladım.eskisi gibi bol kahkahalar atmıyorum,komik olan her neyse bir tebessümle geçiştiriyorum.çok çabuk parlamıyorum alttan almayı öğrendim.asi diye bilirdim kendimi, başkaldırırdım herşeye tatar ramazan gibi haksızlığa gelemez postamı koyar,çomak sokardım sorun yumağının içine.şimdi öylemiyim hayır değilim şimdi bir adım atarken bin düşünür,enine boyuna ölçer hesaplar bütün muhasebesini yaparım hayatın.bu ağırbaşlılığı hiç konduramıyorum kendime, çok zoruma gitsede hayat bana bunu emrediyor. eski asi olsam itiraz eder hır çıkarır sonu olmayan uçurumlara atardım kendimi...(ama şimdi duruyor ve düşünüyorum)
şarapnel parçalarında aradım belkide özgürlüğümü,ölüme düğün gibi gitmeyi düşledim en asi çağımda.kendi yarınım değil gelecek yarınlar içindi mücadelem,şimdi artık bir mücadelem bile yok hayat kavgasından başka....
değiştim ben! kızkıza kavga yapmıyor saç baş girişmiyorum ne tuhaff:))erkeklere de kafa tutmuyorum korkuyormuyum yoksa???
ağaçların tepesine çıkmak artık çok uzak bir hayal benim için(ceviz ağacımı kesmişler)
yeni icatlar peşinde koşmuyorum.eskiden salçalı reçel,turşu tatlısı,acılı helva gibi değişik yemek denemelerim olurdu,şimdi yemek pişirmeye vaktim bile yok çok yorgunum(hamaratlık güdümü yitirdim)
yaşlanmak ne garip şey!
ben asiyim dağların marazı, rüzgarın kızıyım yakışmıyor bana bu durgunluk ben asiyim..... silkelen kendine gel asi, git bir elini yüzünü yıka, baktın yine olmuyor iki şamar patlat yüzüne öyle devam et asiliğine yılma sakın asi hep asi kal...

sevgili günlüğüm


hayat denen şey ne garip anne

bir yaşam son bulur hüzünle

bir yaşam başlar yepyeni

kimi gözler hüzünle ağlarken

kimi gözler mutlulukla ışıldar

hayat yine yeni yepyeni devam eder......

dağ aynı
deniz aynı

bulut aynı

güneş aynı

kimbilir nelere şahitlik etti bu kutsallık

dağların dili olsada konuşsa acılı sevdaları

nehirler akıtsa bütün yaşanmışlıkları oluk oluk

toprak kussa içindeki nefreti

kan kokuyor hava

rüzgar ölüm sessizliğinde

yaşam ve ölüm kavgaya tutuşurlar

bir hayat son bulur
bir yaşam belirir yeniden.....
asiçiçek yazdı...

17 Şubat 2009 Salı

sevgili günlüğüm


SON OTOBÜS(GAZANFER ÖZCAN'IN ANISINA)

Gece yarısı. Son otobüs.

Biletçi kesti bileti.

Beni ne bir kara haber bekliyor evde,

ne rakı ziyafeti.

Beni ayrılık bekliyor.

Yürüyorum ayrılığa korkusuz

ve kedersiz.
İyice yaklaştı bana büyük karanlık.

Dünyayı telâşsız, rahat

seyredebiliyorum artık.

Artık şaşırtmıyor beni dostun kahpeliği,

elimi sıkarken sapladığı bıçak.

Nafile, artık kışkırtamıyor beni düşman.

Geçtim putların ormanından

baltalayarak

ne de kolay yıkılıyorlardı.

Yeniden vurdum mihenge inandığım şeyleri,

çoğu katkısız çıktı çok şükür.

Ne böylesine pırıl pırıl olmuşluğum vardı,

ne böylesine hür.
İyice yaklaştı bana büyük karanlık.

Dünyayı telâşsız, rahat

seyredebiliyorum artık.

Bakınıyorum başımı kaldırıp işten,

karşıma çıkıveriyor geçmişten

bir söz

bir koku

bir el işareti.
Söz dostça

koku güzel,

el eden sevgilim.

Kederlendirmiyor artık beni hâtıraların dâveti.

Hâtıralardan şikâyetçi değilim.

Hiçbir şeyden şikâyetim yok zaten,

yüreğimin durup dinlenmeden

kocaman bir diş gibi ağrımasından bile.
İyice yaklaştı bana büyük karanlık.

Artık ne kibri nâzırın, ne kâtibinin şakşağı.

Tas tas ışık dökünüyorum başımdan aşağı,

güneşe bakabiliyorum gözüm kamaşmadan.

Ve belki, ne yazık,

hattâ en güzel yalan

beni kandıramıyor artık.

Artık söz sarhoş edemiyor beni,

ne başkasınınki, ne kendiminki.
İşte böyle gülüm,

iyice yaklaştı bana ölüm.

Dünya, her zamankinden güzel, dünya.

Dünya, iç çamaşırlarım, elbisemdi,

başladım soyunmağa.

Bir tiren penceresiydim,

bir istasyonum şimdi.

Evin içerisiydim,

şimdi kapısıyım kilitsiz.

Bir kat daha seviyorum konukları.

Ve sıcak her zamankinden sarı,

kar her zamankinden temiz.


nazım hikmet ran...

'

16 Şubat 2009 Pazartesi

sevgili günlüğüm

merhabalar güzel bir anımı paylaşmak istiyorum sevgili günlüğüm ve tüm okuyanlarla...
ben çocukken diye başlamak istiyorum dizelerime. çocukken diyorum çünkü çocukluğumda yaşadığım mutluluğu ve anılarımı hala çok özlüyorum.nenemden bahsetmiştim ya sizlere bu seferde rahmetli dedemi ve onunla geçirdiğim güzel zamanları hatırlayabildiğim kadarıyla paylaşmak istiyorum.
ne zaman dedemi hatırlasam kızılcık ağaçları, soğuk su(derenin adı buydu) ve inek otlatığım günler gelir hatırıma öylece dalıp giderim uzaklara.nenemle olduğu kadar dedemlede(bawo)çok inek otlattığım zamanlar oldu.hatta birkeresinde tüm yaz hep dedemle beraber gittik inek otlatmaya.dedem, ben,ablam ve komşu kızı gırcikli meloş hep beraber yola koyulurduk sabah saatlerinde.meloşların 2 tane inekleri vardı oda bizimle beraber otlatmaya getirirdi ineklerini.inekleri yeşilliğe saldıktan sonra kocaman kızılcık ağacının yanında alırdık soluğu aman allahım nasıl güzel bir görüntü anlatamam, ağacın bütün dalları kırmızıya boyanmış. film karelerinde bile ender rastlanan büyülü doğal güzelliği vardı, bakmaya kıyamazdık.inekler otlaya dursun biz hemen ağacın dallarına tünerdik kuş gibi:))dedemse, havanın hararetinden olsa gerek bizden biraz uzakta derenin soğuk suyuna bırakırdı kendini, olanca heybetiyle suda çimerdi ve bize hep talimatlar yağdırırdı 'gıze çima runişti ka çelak'(neden oturuyorsunuz inekler nerde)oraya buraya koşuşturup dururdu bizleri.içimizde en uyanık meloştu bahçesinden topladığı hıyarları ve domatesleri bawo'ya sunardı. al bawo ye bizim bostandan topladım sinsi sinsi gülerdi bide gırcikli.bawo'da bu jest karşısında meloşa bişey demez hep ablam ve beni yollardı ineklerin peşine.
köyün en büyük çiftliğine sahipti; koyunlar,keçiler,inekler bide atı padişah,onu hep tımar ederken hatırlıyorum.oldukça varlıklıydı saygı görür itibar edilirdi heryerde.
dedem mert adamdı iri yarı oldukça heybetli bir yapıya sahipti.küçükken kulak arkası tokadını çok yemişim rahmetlinin.köye dışardan gelen bütün misafirler dedimin evinde günlerce konaklardı, misafir perverdi.yoldan geçen adamı çevirir zorla ya çay yada ayran ikram ederdi.bütün gelinleri çok korkardı dedemden. o en çok annemi severdi bu benim akrabam ses etmeyin diyede diğer gelinleri paylardı.bizde bir adet vardır gerçi şimdi tarihin tozlu sayfalarına karıştı ama doğuda halen devam ediyor bildiğim kadarıyla.babam bizleri kesinlikle dedemin yanında ne severdi nede adımızı anarak seslenirdi.hiç kucağına alıp sevip okşadığını hatırlamıyorum,annem ve diğer gelinler kesinlikle ne dedemin, nede amcalarımın yanında sofraya oturmaz yemek yemezlerdi saygıdan dolayı,başörtülerini ağızlarını kapatacak şekilde bağlarlardı.dedem girecek olsa onların olduğu yere, hemen ayağa kalkar ve otur demeden oturmazlardı.sert görünüşünün altında pamuk gibi bir kalbi vardı dedemin. çok merhametliydi.hac vazifesi sırasında mekkede bir resim çekilmişti onuda hemen yollamış gelmeden önce. ben hep yaser arafata benzetirdim halada benzetiyorum baktıkça rahmetli dedeme...canı çok kıymetli olduğundan hac sırasında tüm yerleri eniştemin(halamın kocası) sırtında gezmiş:)))toprağı bol olsun dedemi kaybedeli tam 10 yıl oldu hala çok özlüyorum.

12 Şubat 2009 Perşembe

sevgili günlüğüm

hadi bir ödül listeside benden olsun garii:)))
öncelikle havanur http://elifileyasamak.blogspot.com/teşekkür ederim canım,beni layık gördün teveccüğünüz efenimmmm.
benim ödüllendirdiklerim(takdir edilesiceler, kalemleri dert görmeyesiceler)








sevgili günlüğüm

Bir akşamüstüdür şarabî Bahçeler ve dağlar üzre
hükümran;

Tam dünyayı dolaşmak saatindesin.
Ay ışığı su içer birazdan.

Kızarmış kalçalarını çanlar

Alabildiğine vurur.

Sen çocuk tulumunda

Matbaa mürekkebi

Rüsva olmuş ellerinin emeği,

Manşetlerde kilometre kilometre yalan

Sallanır durur.

Bir akşamüstüdür katil, muhteşem
Alıp götürmüşler dost dediğini

Almış rüzgârlar içini,

Ümide benzer, sevdaya benzer...

Soğuk bir namludur kör ve pusuda

Ense kökünde zulüm,

Ve sermiş cânım sofrasını dört başı mâmur

Burnun dibine hürriyet.

Seviyorum mümkün değil;

Aranızda kurşun, yasak bölge var

Sen genç, sevdan ölünecek kadar güzel

Kanunu yapanlar ihtiyar.
ahmed arif

11 Şubat 2009 Çarşamba

sevgili günlüğüm

merhabalar, hepinize sevgili dostlarım neşeli, canlı, mutlu, umutlu bir günden selamlıyorum sizleri....
istanbulda lodos var hava kapalı ve bol yağmurlu rüzgar olanca gücüyle esiyor, buz gibi soğuk(hava durumunu dinlediniz)bu satırları yazarken bir yandanda yağan yağmuru izliyorum penceremden,çaycı teyzenin getirdiği demli çayı yudumluyorum büyük bir haz ve lezzetle...
satış departmanından gelen cırtlak bir çığlıkla irkiliyorum oda nesi seslere iyden iyiye kulak kabarttığımda gelen seslerin matilda ve müdüre hanıma ait olduğunu anlıyorum. bağırtılar, gürültüler, yağlı fırçalar vs' inde derin bir sessizlik...kim bilir yine hangi hatayı yaptı unutkan matilda:)))
matildanın bu hatalarını aslında yadırgamıyorum, bende işe ilk girdiğim zamanlarda birçok hata yaptım. herkes yapmıştır kimse doğuştan tecrubeli doğmaz, hata yapa yapa doğru bulunur (demiş atalarımız)
kimse benim gibi 50.000 tl lik çeki çöpe atmamıştır heralde:)))allahtan son anda farkettimde ellerimle karış karış arama tarama yaptıktan sonra portakal kabuklarının arasında bulmuştum:))offffffffffff canım nasılda mantı çekti bol sarımsaklı ve yoğurtlu, bizim yörenin mantılarıda çok meşhurdur. anamı ariyimde akşama mantı açsın(annemi ve mantılarını çok seviyorum)bu arada artık benimde durak arkadaşlarım var.bu sabah tanıştık teyze yiğenlermiş tokat'ın erba ilçesinden.gızzz hızmalı gozel gız nice vakittir aynı yirde bekliyoz bitürlü gonuşmak nasib olmadı.
benim adım(........)memnun oldum tokatlı teyzem,yiğeninin adıda sibelmiş oda çok güzel bir kız çok cana yakın teyzesi gibi konuşkan, artık durakta yalnız değilim oleyyyyyy.teyzenin bu sene son senesiymiş emeklilik yaşının geldiğini söyledi zaten yüzündede yılların vermiş olduğu yorgun ifadeler ve emektar çizgiler var,kendimi bildim bileli çalışırım ben kaç çocuk büyüttüm artık bundan sonrada onlar bana baksın yoruldum gızım yoruldum.haklısın teyzem ne diyebilirimki...
yazıma burda son veriyorum yarın yeni mecmualarla yeniden buluşmak dileğiyle....

10 Şubat 2009 Salı

sevgili günlüğüm

dışarda yağmur var penceremden izliyorum; usul usul, inceden inceye, nazlı bir gelin edasıyla yağan yağmuru...zarar vermez bilirim,cemrenin toprakla buluşacağını müjdelemesindendir bu nazı ve telaşı.

kışı ardımda bırakıp gelen bahara göz kırpan karlı bir şubatta dünyaya merhaba demişim...erkek evlat beklerken yine bir kız gülümsemiş güneş gibi bıngıl bıngıl...önceleri pek bir soğuk karşılamışlar doğan güneşi, tek suçu neden erkek değilde kız olmasıymış bu küçük meleğin:((oysa melek bunları anlayamayacak kadar masum,ve safmış.(bu melek ben oluyorum)

hayatımda belkide ilk defa dünyaya geldiğime seviniyorum. ilk defa doğum günümü en içten dileklerimle kutlamanın arifesindeyim,yüreğimde kahpe feleğin birgün banada göz kırpacağına dair umutlar var.(kimbilir belkide yeni yaşıma yeni ve yepyeni mecmualarla girerim)

bilmiyorum benimki bir his sadece daha iki gün önce çok karamsardım bugün ise mutluyum.

iyki doğdun asi iyki doğdun asi iyki doğdun iyki doğdun iyki doğdun asiiiiii...iykide doğmuşum beee hayatı seviyorum, yaşamayı seviyorum,ailemi seviyorum, sizleride seviyorum(fırtıklı şano,sidikli fato,bıyıklı naciye,fanfarafingo memo,hepinizi çok seviyorum:)))

9 Şubat 2009 Pazartesi

sevgili günlüğüm

Biz ince bel,ela göz,sütun bacak için sevmedik güzelim

Gümbür gümbür bir yürek diledik kavgamızda...

Ateşin yanında barut,barutun yanında ateş olasın diye!...

Rakı sofralarında söylenip,acı acı çiğnercesine sevdik

ANLAYAMADILAR

Nazım Hikmet Ran

sevgili günlüğüm

çarşı pazar heryerde hummalı bir telaş sezinliyor ve gözlemliyorum, gittiğim mekalarda bol miktarda kalpcikler ile süslenmiş tavanlar perdeler camekanlar gözüme çarpıyor... ne bu telaş?sevgililer günü haftasına adım atıyormuşuzda ondanmış meğer bütün bu hazırlıklar,sevgililer günü bana o kadar anlamsızca geliyorki bununla ilgili bir yazı yazmayı vazife olarak gördüm bildim...aşk hayatta insanın başına gelebilecek en güzel,en yalın,en içten, sımsıcak pamuk şekeri gibi diyelim hatta en en en ötesi yok...işte böyle tarifsiz bir duygu,yaşanılmaya değer ve yaşanılası mükemmel her eve her bütçeye lazım bir olgudur aşk!para pulla değer biçilemeyecek kadar masum ve saftır ve bundandır aşkı yaşıyor iken beyin mekanizmalarımızın devre dışı olması,hatta uzunca bir sürede devreye girememesi.herşey böyle güllük gülistanlık seyir ederken nereden çıktı bu çok çok özel anların yanlız bir güne dayatılma fikri ve zikri.herkesimin kendine göre şekillendirdiği tamamen ticari amaç olarak gördüğü bu maneviyatın dillerden dillere düşmeside neyin nesi, insanlar sadece 14 şubatta mi hatırlayacaklar aşık olduklarını sevginin değerini kıymetini vs sini...pehhhhhhhh yemişim sizin aşk gününüzü sen git sevgiline en kötü sözleri söyle hergününüz kavga gürültü içinde geçsin kırıp geçirin birbirinizi olmadık aşağılık kelimeler ederek rencide edin sonrada vay efendim bugün sevgililer günü gel aşkımızı doya doya bir güne sığdıralım yarın nasılsa yine kavgaya devam ederiz falanda filan.
yada;biribirini deli gibi seven,aşklarını kelebek ömrü gibi geçiren, ay ışığında sevgilisini anıp hüzünlenen adına şarkılar şiirler yazan,ilkbaharda kırlarda el ele göz göze doyasıya aşkı yaşayan insanlara kalkıp bugün sevgililer günü hadi bugün aşık olun sevin sevgilinizi hediyelere boğun demek kadar anlamsızca bir cümle daha var mıdır acaba?
sevgililer günü yalandır yoktur böyle birgün olmamalıda zaten. insanlar yılın 365 günü sevmeli birbirini aşk varsa eğer yaşanılmalı sonuna kadar,sırf birgüne endeksli yapay aşık olunabilir mi?

7 Şubat 2009 Cumartesi

sevgili günlüğüm

yazmak istemiyorum yine karanlığa hapsettim kendimi çok ama çok üşüyorum,sebepsiz üzgünüm,sebepsiz gitmek istiyorum herşeyi ardımda bırakıp arkama bakmadan çok uzaklara gitmek istiyorum!mutlu değilim.....!
içimdeki karamsarlık mutluluğuma engel,kimbilir belkide benim aradığım mutluluk özgürlüktür.ben özgür değilim,hiç özgür olmadım ki?bikere doğarken tutsak doğdum en büyük şansızlığım bu.
evde,okulda,işte,otobüste,yolda,pazarda,her köşe başında,düğünde,bayramda seyranda hep tutsak hep yasaktım.artık gitmek için bir sebebim var inandığım doğrular var belki yanlış belki doğru...sonu uçurumda olsa gidişimin zihnim tertemiz artık soru işaretleri yok hayatımda,üzüntü yok,yarınım belki var belkide hiç olmayacak...

6 Şubat 2009 Cuma

sevgili günlüğüm

sevgili havanur şu mim olayını tam anlamıyla çözememiş olsamda nacizane anladığım kadarıyla bende bir kaç mim lik bişeyler karalıycam.öncelikle çok teşekkür ederim benide mim'lediğin için başlıyalım efemmm:)))

yaptığım 4 iş;

1.muhasebe

2.çarşı pazar gezmek tozmak(sürtmek)

3.resim çekmek

4.senelik izinlerimde doğuya göç etmek

izlediğim 4 film;

1.baba

2.ingiliz hasta

3.che

4.sonbaharda aşk başkadır

yaşadığım 4 yer;

1.....şimdilik istanbul

izlediğim 4 tv programı;

1.cnn türk(lezzet durakları)

2.tv 8( bir iş için lazım)

3.aşk-ı memnu

4.yaprak dökümü

tatil için gittiğim 4 yer;
1.yalova
2.istanbul

3.ağva

4.doğunun en doğusunda bir il(..?..)

sevdiğim 4 yemek;

1.kesme çorbası

2.haşil

3.haside

4.tandır kebabı

olmak istediğim 4 yer;

1.kutsal topraklar(mekke,medine)

2.kudüs

3.memleketim(gömülmek istediğim yer)

4.mısır

bir yağmur damlası olsaydım düşmek istediğim 4 yer;

1.ana rahmine düşüp tertemiz bir dünyaya gözlerimi açmak

2.hayatımda sevdiğim tek insanın yüreğine,inceden inceye sızı gibi damlamak isterdim

3.çorak topraklara damlamak isterdim toprak yeşillensin bereketlensin diye

4.doğduğum evin damına damlardım her gece rüyalarıma geleceğine ben ona gitmiş olurdum.

şimdilik benden bu kadar arkadaşlar....kardelen,siminya,delirapunzeli mimliyorum.

sevgili günlüğüm

merhaba !
görmemişliğinde budarına pessss, ohaaaa diyorum başka hiç birşey diyemiyorum.bizim şirketteki kokkoştan bahsetmiştim sizlere ama bu kokkoş rumuzunu(matilda) olarak düzeltmek istiyorum.insanları isimleriyle rencide etme taraftarı değilim her ne kadar bu düşüncelerimi bilmesede okumasada doğru olan bu!matilda'yla servis muhabbeti yapıyoruz:))) bu arada geçenlerde yaşadığımız kırgınlık bitti. insanlara kin güdemeğimden yaşanan kırgınlıkları çabuk unuturum olmamış farzederim öylede oldu.bana aldığı çizmelerden ve kıyafetlerden bahsediyor,dün akşam falanca marka 2 çift çizme almış çizmelere uygunda elbiseler almış, mış mış da mış mış:)) asi ayyyy kızz bi görsen herşey ne kadar ucuzlamış etiketin yarısı bende boş dururmuyum her çeşitten 2 şer 3 er 5 er aldımda aldım bütün maaşım bitti dün.ama değdi beeee çok karlıyım:))bu kısmı söylerken sımeyl(kadındaki ince bıyık) altından hafif sırıtıyor.iki çift çizmeyi 400 tl ye kapakladım nbrrrrrrr ama hakiki kuzu derisinden bir görsen çok şahane(kuzu derisimi? vıyyyyyy koyun yada kısrak olsa ne olur sanki muhahahhaha)ben hımmmmmm yaaaaaaaaa eyi eyi diye kaşlarımı bir indirip bir kaldırıyorum hem yadırgıyorum hemde tartışmaya girmek istemiyorum yoksa bilirim kendimi bu öyle bir konuki benim için değil tartışma akşama kadar susmam.kısaca matildanın öz geçmişinden bahsedip kaldığımız yerden devam edicem konuya;matilda kadıköy tescilli kadıköyde çok zengin bir ailenin kızı olarak lise 2'inci sınıfa kadar hayatına devam eder fakat mütahit olan babasının işleri kötü gidince iflas kaçınılmaz olur ve herşeyi satıp taşınırlar(bizim ilçeye).kolej çıkışlı olan matilda her ne kadar devlet okullarını yadırgasada mecburiyetten devam eder eğitim hayatına,matildanın hayatında herşey değişmiştir fakat insanlara tepeden bakma huyunu hala yitirememiş fukara,bu görmemişliğinin altında yatan sebepte bu aslında.konumuza gelecek olursak şahşahlı ve cafcaflı hayatından eser kalmayan ve çalışmaya hepimiz gibi mecbur olan matildayı bu israflı davranışlarından dolayı çok yadırgıyorum,bikere 30 yaş olgunluğunu taşımış olsaydı bu tür hadsiz savurganlığın yerine kazandığı paranın bir kısmıyla ev ekonomisine katkıda bulunabilirdi.sonra kendi ihtiyaçlarını ama geçekten ihtiyacı varsa aşırıya kaçmadan giderebilir diğer kısmıylada kendi çapında yatırım yapabilirdi diye düşünüyorum.bu günlerin birde yarını olduğunu kavrayabilse de adımlarını ona göre atsa keşke. yoksa kimbilir bu hayat yolculuğunda bizleri daha neler neler bekliyordur bunu kestirebilmemiz mümkün değil.

4 Şubat 2009 Çarşamba

sevgili günlüğüm

ikindi şerifleriniz hayrolsun millet!canlı enerjik gayet fit(diyet işe yaradı)bir şekilde yazıyorum bugünkü fanfarafingolarımı(gün içerisinde yaşadıklarım)sabah herzamanki gibi durakta servis bekliyorum mekan insanlar ve araçlar hepsi aynı,değişen bir durum söz konusu değil, değişen tek şey bilborlarda gösterime giren belediye başkan adayları hergün bir aday boy gösteriyor.(hizmet için değil sömürmek tek amaç! ağızlarından akan salyaları görebiliyorum)neyse efem hummalı bir çalışma içerisinde işlerimi yaparken biryandan da blog'a mp3 listesini nasıl yükleyebilirimin derdindeyim kaç gündür uğraşıyorum olmuyo olmuyo olmuyor efendim.dün biraz başardım gibi ama bu seferde müziklerin sesi yok of allahım..neyse şu saate kadar bütün işi gücü bıraktım bu listeyle uğraşıyorum aklım uçmuş gitmiş attaya birşeye kafamı taktığımda ne olursa olsun onu muhakkak yapmalıyım çok inatçıyım kahretsin.bu müziklerin içinde edip akbayramda var sabah hem müzik listesini hazırlıyorum hemde telefonla müşterimizi arıyorum işle alakalı bişey sorucam santral açtı telefonu ben aynen bu şekilde edip akbayram lütfen:))))krize kirdim bak yazarken bile, zavallı kız yanlış oldu galiba burası filanca şirket diyince yüzüne kapatıverdim telefonu, gülmekten cevapta veremedim ki neyse allahtan kimse duymadı bu saçmalığı yoksa valla o çıngıraklı yılanların dilinden kurtulamazdım.şu horoz necati'yede artıkın iyce sinir olmaya başladım gereksiz sorularına,yalancıktan yaptığı mimiklerine güya karizma yapıyo bilse ne kazma olduğunu bak bakalım birdaha aynı hareketi yaparmı.insanların kusurlarını yüzlerine vurmak hiç adetim değildir ama inanın sabrımın son aşamasına gelmişse eğer ve artık kaldıramıyacak gibiysem öyle pat diye söylerim ki çok az yapmışımdır bunu hayatımda, şimdi bu horoz necatininde vadesinin dolduğuna inanıyorum vakti gelen horozun bilmem neresini keserlermiş:))hele birdaha gelsin yanıma hele saçma sapan sualler sorsun, cırım ağzını açarak kikirdesin hele bak nasıl o ağzını yırtıcam görsün bakalım daha gelebiliyormu?offff yaaaa nedir bu horozlardan çektiğim uzak durun benden çıkın gidin hayatımdan size verecek ne bir kalp nede bir ruh var.asiyi ancak kendi gibi asi paklar ki oda galiba bu dünyaya henüz gelmemiş gelsede asi görmemiş vs vs vs.

3 Şubat 2009 Salı

sevgili günlüğüm

allahım ne berbat bir gün geçirdim kendime bol kahkahayla gülüyorum katıla katıla,sabah her zamanki gibi rutin işlerimi toparlayıp sonrasındada diyet kahvaltımı yaptım bir kaç dilim kaşar peyniri ve çay,son günlerde çok fazla kilo aldığımı hissetmeye başladım evet kıyafetlerimden bunu anlayabiliyorum pantolonlarım dar gelmeye başladı biran evvel eski kiloma dönmeyilim yoksa camış gibi olabilirim.
kahvaltımı yapıp işlerimin başına döndüm yok zıkkımın evrakıydı yok bilmem hangi kıçıkırık firmanınki falanda filan içimden söylene söylene işliyorum evrakları ağzımda ciklet ohhhh keyfime diyecek yok nasılsa odamda rahatım sabahın köründe kim gelecekki bu rahatlıkla bide dar gelen pantolonumun fermarınıda açtım ne ala mualla:)))bir süre sonra kapım açıldı ihracat müdürümüz ve yanındada dubai firmasının temsilcileri ben resmen şok oldum ağzım iki karış açık kaldı ciklet ağzımın yan tarafına kaydı dişlerimin kenarından gözüküyor,hadi cikletten vazgeçtim yaa pantolonumun fermuarı onu nasıl kapatıcam eyvahhhh mahfoldum ben adamlar karşımda yalı kazığı gibi dikiliyo ihracat müdürünün gözleri benim üzerimde neden hoşgeldin demiyorsun tokalaşmıyorsun der gibi offff rezil oldum anlatırken bile gülüyorum yaaa bu kadar olur neyse ben çok kıvrak bir hareketle gömleğimi aşağı çekiştirerek açık olan fermuarı kamufle ettim ayağa kalktım gayet sakin ağzımın kenarındaki sakızla gülümseyerek hoş geldiniz dedim adamlar çok tatlı olduğumu söylediler mal gibi kaldım.ne alaka şimdi alllah allah ya yani bana resmen saftrik muamelesi yaptı elin arabı.kapıdan çıkarkende sevgili müdür asi yüzün çok fazla kızarmış git yıka iysimi demezmi alaylı alaylı o anda varya hiç kimseye aldırmadan sanane sürtükkkk diye bağırmak geldi içimden zor zaptettim zıvanadan çıkan sinirlerimi.sırf o söyledi diye gidip yıkamadım yüzümü kolonyalı mendille ovuşturup durdum ağzımda hala kolonya kokusu var berbat.bu yazıyı yazarken ütü yapmam gerektiğini hatırladığımdan yazıma burda son veriyorum.THE END

2 Şubat 2009 Pazartesi

sevgili günlüğüm

dün gece rüyamda zozan'ı gördüm(en çok sevdiği isimdi bu)elbiseleri yırtık,gür saçları darmadağınıktı,toprakta uyumak için yer açmıştı kendine her yerde kar her yerde soğuk ve ayaz; zozan ısınmaya çalışıyordu toprağın altında,derenin suyu kan kırmızı akıyordu, kan ve ölüm kokusu sarmıştı her yeri,kolumdan tuttuğu gibi geri itekledi git diye sonrasında gittim mi? kaldım mı? hatırlamıyorum rüyam erken bitmişti. 6 yıl önce yine bir şubattı gittiğinde,sen gittikten 2 gün sonra doğdu yiğenin şimdi 6 yaşında ve seni hiç tanımıyor.'zozan' adını hep çok sevdin yaylalara olan özleminden dolayı.köye gittiğimizde en uğrak yerimiz dere boyu olurdu,ağaçlara çıkar sesimizin olanca gücüyle bağıra bağıra yasak türküler söylerdik,sonra tüm kızlar toplaşır zılgıtlar eşliğinde halaya tutuşurduk başı hep sen çekerdin bense ortalarda biyere sıkışıverirdim.erkek egemenliğine karşıydın,kadındaki gücü,aklı ve yüreği anlattırdın defalarca ben hala ama 'erkek' diye takılır kalırdım.hiç bir zaman senin kadar güçlü ve kararlı olamadım,hayatında yanlızca birkere sevdalandın erkek egemenliğine,sonrasında yanlış dedin noktaladın.belkide sevdalandığın yüreğini açtığın adam seni hayal kırıklığına uğratmamış olsaydı şimdi kimbilir hangi hayatı yaşıyor olacaktın.seni hiç ağlarken görmedim,baban öldüğünde bile çok donuk ve duygusuzdun,acılarını içinde yaşardın hep, ağlamak zayıflıktı ve sen daima güçlüydün.düşüncelerin, hayata bakış açın, yaşam felsefen hep net ve radikaldi.kimse karşında duramadı, gitme diyemedi sana 'daye'(annen) bile!
vedalaşmayı sevmezdin,her ayrılık yeni bir başlangıçtı sana göre; bir sabah ansızın eyvallah bile demeden çıkıp gittin.
dostum arkadaşım hevalım 'zozan'.yüreğim daima seninle.

sevgili günlüğüm

TECRİTTEKİ ADAMIN MEKTUPLARI(2)
Dışarda bahar geldi karıcığım, bahar.

Dışarda, bozkırın üstünde birdenbire

taze toprak kokusu, kuş sesleri ve saire...

Dışarda bahar geldi karıcığım, bahar,dışarda bozkırın üstünde pırıltılar...

Ve içerde artık böcekleriyle canlanan kerevet,

suyu donmayan testi ve sabahları çimentonun üstünde güneş...

Güneş,artık o her gün öğle vaktine kadar,bana yakın, benden uzak,sönerek, ışıldayarak yürür...

Ve gün ikindiye döner, gölgeler düşer duvarlara,başlar tutuşmaya demirli pencerenin camı : dışarda akşam olur, bulutsuz bir bahar akşamı...

İşte içerde baharın en kötü saatı budur asıl.

Velhasılo pul pul ışıltılı derisi,

ateşten gözleriyle bilhassa baharda ram eder kendine içerdeki adamı hürriyet denen ifrit...

Bu bittecrübe sabit, karıcığım, bittecrübe sabit...

Bugün pazar.

Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.

Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün bu kadar benden uzak bu kadar mavi bu kadar geniş
olduğuna şaşarak kımıldanmadan durdum.

Sonra saygıyla toprağa oturdum,dayadım sırtımı duvara.

Bu anda ne düşmek dalgalara,bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım.Toprak, güneş ve ben...Bahtiyarım...


sevgili nazım hikmet ran...

sevgili günlüğüm


HABERİN VAR MI TAŞ DUVAR?

Haberin var mı taş duvar?

Demir kapı, kör pencere,

Yastığım, ranzam, zincirim,

Uğrunda ölümlere gidip geldiğim

Zulamdaki mahzun resim.

Görüşmecim yeşil soğan göndermiş

Karanfil kokuyor cigaram

Dağlarına bahar gelmiş memleketimin..


sevgili ahmed arif

1 Şubat 2009 Pazar

sevgili günlüğüm

bu soğuk ve kar havası sezdiğim pazar akşamından herkese merhabalar;bir kar yağsada şöyle doya doya tepinsem çok özlemişim meğersem.kar ile ilgili çok fazla anım var birtanesi o kadar komik ki paylaşmak isitiyorum sizlerle.bundan yıllar önceydi o zamanlar daha genç ve daha asiyim günlerdende yine bir pazar,gecenin ayazından aslında ertesi günün kar tipisi olacağı belliydi haber bültenleride sürekli anons geçiyordu hazırlıklı olun kar yağacak diye.neyse gecenin sabahı oldu hertaraf bembeyaz kar ama öyle böyle değil bir tipi var dışarda nefes almak mümkün değil,bende o zamanlar liseye gidiyorum,başka zaman olsa sıkıla sıkıla giderdim ama o gün öyle bir istek doğduki içimde ille gidecem diye tutturdum arkadaşlarımıda aradım hepsini bu eşi ve benzeri az bulunan maceraya davet ettim.babam ve annem olmazda olmaz diye diretiyorlar kızım manyakmısın bu havada okula gidilirmi bu tipide arabalarda çalışmazki neyle gideceksin(zaten arabayla gitmek isteyen kim)babam anneme kesinlikle izin verme diye tembih ettikten sonra işe gitti.benim bütün hayallerim suya düşmüştü:(( yaa ama babam nasıl gidicek işe banane yaaa hem anne valla yollar kapalıysa dönerim eve yürüyerek gidecek kadar deli değilim yaa lütfennnn yaaa sınav vardı bugünde hay aksi(nasıl acındırıyorum kendimi)annem yalvarışlarıma daha fazla dayanamadı tamam ama durakta araba yoksa hemen eve gel.tamamdır anacım sen hiç tasalanma o konuda senin kızın aptal değilya bu havada yürüyecek.arkadaşım kerimanı ve menfureyi(isimler sahte)arayıp durakta buluşalım dedikten sonra ok gibi evden fırladım.ayaklarımda kar botları,üstümde kalın mantom,atkım ve beremle bu fırtınaya meydan okuyabilirdim hazırlıklıydım buna:)))evden dışarı adım attım atmasına ama rüzgar geri geri itiyor beni nefes almak bile mümkün değil yavaş yavaş kara bata çıka durağa kadar geldim,az sonra keriman ve menfurede geldiler,yarım saat araba bekledikten sonra otobüs tıngır mıngır geldi.tabi biz yarım saat beklemenin sonucu mos mor kesilmişiz(hakettik bunu aslında)otobüs 10 dk gittikten sonra daha fazla gidemedi ve yoldaki malum istanbul çukurlarından birine batıverdi.biz telaş içinde aaaa ooooo iiiii şaşırmış gibi panik havası yaratıyoruz aslında içimden göbek atıyorum karda yürüyeceğiz diye.arabadan indik şoför ve birkaç babayiğit delikanlı arabayı iterek çukurdan çıkarmaya gayret ediyorlar ama mümkün değil çıkmıyor araba.menfure dedim ne bekliyoruz biz burda zaten macera aramıyormuyduk?hadi yürüyerek gidelim bizim kızlar biraz tırstı asi olmazki nasıl gidelim bu soğukta bekleyelim bence o kadar yol bu havada yürünmez.ikna kabiliyetimin yüksek olmasından mıdır nedir bizim saftrikleri hemen ikna ediverdim.çıktık yola kar,fırtına,boran!yavaş yavaş ilerliyoruz kar gittikçe hiddetini artırıyor.10 dk önce verdiğim radikal karardan dolayı pişmanlık duymaya başlamıştım bile kızların öfkesini yüz ifadelerinden ve söver gibi bakışlarından anlayabiliyor suçluluğumu hissedebiliyordum.gelen geçen otobüste görünürde yoktu.ellerim ve ayaklarım buz kesmiş bir vaziyette yürümeye çalışıyoruz,rüzgar o kadar hiddetliki bazen arkamızı dönüp o şekilde geri geri gidiyoruz nefes alabilmek için bu şekilde yarım saat yürüdük.okula geldiğimizde tamda içime doğduğu gibi kapalıydı.sanki o an imanıma küfretmişler gibi sinirliydim;bunları bilmiyormuşum gibi özrüm kabahatimdende büyük bide söyleniyorum,buna hiç hakkım yoktu nankörlüğün ve bencilliğin daniskasını yapıyordum.kızlarda başladılar bağırıp çağırmaya haklılar sonuna kadar bu yolun bide dönüşü vardı.bunu hiç hesap etmemiştik:)))o günü hafif donuklarla geçirdim herşeyi pos bıyıklı babama borçluyum sağolsun üşenmemiş arabasına zincir takıp gelmişti.arabasına zincir takmaktan nefret ederde az biraz:)))en önemli kısmı yazmayı unutmuşum hale bak o zaman not olarak geçeyim.
bu olay sonucunda arkadaşım menfure evin merdivenlerini çıkarken dengesini kaybedip merdevinlerden aşağı yuvarlanmış ve kolu kırılmıştı hep suçluluk duygusu hissetim bundan dolayı benim yüzümden oldu.ama sonrasında telafi ettim neyseki.

İzleyiciler