barışçı

27 Nisan 2009 Pazartesi

''kısa bir ara veriyorum''

kamera durdu,gitmeliyim!çok mecburi durumlar olmadığı sürece içimdeki fırtınaları, sessiz sedasız içimde yaşamaya karar verdim.sözü uzatmaya gerek görmüyorum.çok değil sadece bir mevsim bu satırlarda yokum buna karar verdim.bu bir veda yazısı değil,yepyeni bir başlangıç benim için.BARIŞ DOLU YARINLAR DİLİYORUM...

24 Nisan 2009 Cuma

''nice üniformalar gördüm içinde ''insan'' yok''

dünyada hoşgörü hakim olsa idi insanlık kazanırdı.görüyorum ki insanlar hoş görmek yerine gittikçe yobazlaşıyor. insanlık ve barış adına yapılan son çırpınışların tükenmesinden korkuyorum!barış için uzanan eller itekleniyor!dünya çocuk bayramında bir ''çocuk'' varsın kürt olsun ya da türk adı her ne olursa olsun bir çocuk, ölesiye coplanıyor bu memlekette.yüreğimin bir yanı hala çocuk olan ben copların acısını hissediyorum beynimde kalbimde...bir adam ki üniformalı, içindeki nefret öyle büyük, öyle sığ, öyle vahşi ki hıncını dili olmayan ruhu olmayan cansız demir parçasından çıkarıyor.bir tekme savuruyor karanlığa öyle bir tekme ki insanlar lal, insanlar don...işte bu tekme ayrılıkçı kanlı günlerin habercisi, işte bu tekme TEK' liğin habercisi, işte bu tekme ya sev ya terket sloganı.
''GELECEK GÜZEL GÜNLER BARIŞ DOLU YARINLAR DİLİYORUM''

22 Nisan 2009 Çarşamba

''yağmur''

''yağ yağ yağmur teknede hamur ver Allah'ım ver seli sulu yağmur''şuan marmarada fırtınayla karışık yağmur var ve ben tıpkı çocukluğumdaki gibi bu dizeleri söylüyorum.yağmur berekettir...

''yaşlı çınar''

ömrünün yarısını yokluklar içinde geçiren yaşlı çınar artık huzura ereceği zamanın gelmesini beklemektedir vakit tamamdır.her an her saniye yaşamak için bir hediye sunmuştur yaşlı çınara,ölüm çok yakının da olmasına rağmen inatla yaşamak ister sımsıkı...yokluk yoksullukta olsa, can tatlıdır ve yaşam yine galip gelmiştir.dile kolay yarım asırlık bir çınar!kim bilir ne aşklar ne sevdalar geçirmiştir bu yorgun yüreği... ne boran ne fırtına koskoca bir hayat.yeni kuşaklara yabancı olsa da, insanlar başkalaşsa da havada ki bulutlar ve güneş hala aynı parıltıda aynı ışıltıyla gülümsüyor yaşlı çınara. kuşların kanat çırpışları,rüzgarla çimenlerin dansa tutuşup cilveleşmesi her şey öyle güzel ki, yaşlı çınar seviyor hayatı... gitmek mi? daha zor kalmak mı? yada ölmek mi yaşamak mı?

21 Nisan 2009 Salı

''annem''

sen, 'bu satırları yazdığımdan habersiz',elinde 5 li şişlerle yarım kalan patiğini örmektesin büyük ihtimalle.sevgili kızın asi ise,yığılmış yaylı koltuğuna işlerini yapmak yerine(çoğunu yaptım çay molasında yazıyorum bu satırları)sevgili annesini bembeyaz sayfasına tamda yaraştığı şekilde yazmaya çabalıyor.annemdir diye söylemiyorum titiz ve sinirli olmasının yanında bir o kadarda yufka yürekli ve merhametlidir.öyle merhametlidir ki kapımıza gelen dilencilerin, ellerini boş çevirmemekle beraber 'ne zaman ihtiyacın olursa gel' diye sıkı sıkı tembihler verip uğurlar.bir keresinde hiç unutmuyorum, (henüz ergen havai çağlarım),kurban bayramıydı kapımız çalındı baktım dilenci bir kadın elinde de bir poşet kızım''Allah rızası için et verirmisin'' bende hayır annem evde değil diyerek kapıyı kadının yüzüne kapatmıştım(aklıma geldikçe üzülürüm)annem evdeydi ve namaz kılıyordu, neden böyle davrandım bilmiyorum.annem namazın ortasında selam verip gelenin kim olduğunu sordu,dilenciydi kovdum dedim.bu cevap karşısında bir dayak yemediğim kaldı annemden,namazını yarım bırakıp dilencinin arkasından gitti.kadını zorla kapıya getirdi,biraz erzak ve kurban etinden verip uğurladı.sonradan öğrendim ki bu yaşlı kadın kimsesizmiş.fazlasıyla merhametlidir benim güzel anam. ''Annem'' her insan gibi farklı ruh hallerine bürünür, çok çabuk sinirlenir parlar ama iki dakika sonra pişman olur.küçükken çok dayağını yedim ellerin dert görmesin:))dayak sebeplerime gelince,ya kazara civcivlerden birini ezmişimdir, ya komşunun horozuna kışşşt demişimdir,azmışımdır, şımarmışımdır yada herneyse işte çocukluk dayakları bunlar.herşey bir yana annem fazlasıyla düşkündür çocuklarına.hasta olayım o da hastalanır,ben üzülmekten en çok ''annem üzülür diye'' korkarım, benden fazla üzüleceğini bilirim. çünkü o benim annem onu en iyi ben bilirim.allah gecinden versin, ne anne ne baba acısını zamansız yaşatmasın.anam sen çeyizimi düzmekle meşgul,çocuklarının mürüveti, torun torba sevdasıyla yanıp tutuşan cefakar kadın seni çok seviyorum.

20 Nisan 2009 Pazartesi

''boğuluyorum''

gece yarısı ağladım gizlice sessizce. ağladığımı bilsinler istemiyorum zayıflığımı görmesin hiç kimse. her zaman yaptığım gibi yastığıma sırdaş olup gözyaşlarımı oluk oluk akıttım.ne zormuş sessiz ağlamak hıçkırıklarını bastırmak,kısacık hayat hikayem hayal kırıklığıyla dolu, elimi attığım dallar bir bir kırıldı,ne sevmeyi becerebildim ne de sevilmeyi.sevdim en katı yüreğimle sevdim hem de.içten içe gizlice sevdim çok sevdim.sevildim!hayatta kimse sevmedi belkide böyle yürekten sımsıcak...bir erkek ki gözleri oluk oluk yaş, kan çanağı...pişmanım!üzgünüm! yüreğimi açmadığım,sevilmeye izin vermediğim için üzgünüm.

19 Nisan 2009 Pazar

anladım ki yokmuş!

masallardan kalan ve günümüz yaşantısına sadece bir avuntu olarak giren beyaz at ve üzerindeki prens yok muş...beyaz atlı prens aslında en yakınınmış ve sen bunu hissedememişsin yıllarca,görememişsin...masalların içinden çıkıpta gelir diye beklemekse koskoca bir yalanmış.artık hayatımda ne beyaz at var ne de üzerindeki heybetli prens...bunları neden mi yazıyorum?işte bunun cevabını bende bilmiyorum. belkide gördüğüm güzel rüyadan uyanmak istiyorum,hayal ve gerçek arasındaki köprüyü tamamen ortadan kaldırarak belkide kendime en büyük iyiliği yapıyorum kimbilir.bu hayat gerçek,tuttuğun anda ellerini yakacak kadar gerçek hem de.asi bugünden itibaren bambaşka bir asi olmaya kararlı silkelendim ve kendime geldim.bir karar aldım ve sonuna kadar arkasındayım.

18 Nisan 2009 Cumartesi

''Halil Uysal''

giderken ardında bir çığlık bıraktın birde kalemini.düşlüyordun,düşlerdin! bir gün çok sevdiğin dağlarına barışın adı yazılacaktı,biliyordun...sen anlatılamayak kadar zorsun benim için,seni sayfa sayfa yazmak isterdim,taaa yüreğinin içini yazmak en yalın haliyle...ve biliyorum ki bunu yapmam için bir ''karaca'' olmam gerek...

16 Nisan 2009 Perşembe

'hızma'

yıllardır içimde yanan hızma sevdasını geçtiğimiz yaz nihayetine erdirdim.aslında yıllar önce yapmak istediğim şeydi bu, önce babam karşı çıktı sonra annem.onlara niyetimin geçici bir heves olmadığını, gençliğe ve modaya ayak uydurmak olmadığını ve bilhassa özenti olmadığını her ne kadar anlatmaya çalışsamda başarılı olamadım.beni aslında anlasalarda anlamak istemediler yada anlamamak daha kolay geldi herneyse.hızmaya olan sevdam köklerime dayalı genetik bir sevda aslında,kuşaklar öncesinde kürt kadının en görkemli aksesuarıydı hızma,yalnızca hızma değil elbette,altın kuşak(gümüş olanlarıda var,)kofik üzerindeki nakışlı altın işlemeli süsler ve sayamadığım belkide bilmediğim nice tarih kokan geleneksel ve kültürel süsler...geçtiğimiz yaz tüm cesaretimi toplayıp aileme aldığım kararı söyledim,bu defa peki sen bilirsin gibi bir cevap alınca ülennnn daha önce neden izin vermiyordunuz diyesim geldi lakin güldüm ve sustum.(ülen kelimesini yazının espirisi olarak yazdım)sordum soruşturdum bu işi yapan en güvenilir yerin eczaneler olduğu konusunda mutabık kaldım.tabi bazı gümüşçülerde bu işi yapıyor ama tavsiye etmiyorum sağlığınız açısından.neyse efendim,sıcak bir yaz gününde daldım eczanenin birine aynen şöyle söyledim'iyi günler burnumu deldirmek istiyorum'puhahahah.ben böyle söyleyince eczaneci bön bön yüzüme baktı, şöyle düşündü sanırım 'ilk kurban sen değilsin ve son olmayacaksın kanımca':)))beni sandalyeye oturttu ve sakin bir şekilde burnunuz çok güzel yinede deldirmek istiyormusunuz diye sordu.evet son kararım dedim güldü. biraz sonra görürsün gününü der gibi bıyık altından güldü hemde.önce burnuma bir sıvı sıkacağını ve hiç burnumdan nefes almamam gerektiğini söyledi tamam dedim ve son kez sakin olacaksın kımıldamak yok dedi, onada tamam dedim.yanımda kardeşim var ondan cesaret alıyorum tabi gayet sakin sakin hiç endişe duymadan eczaneci amcanın son hazırlıklarını bitirmesini bekledim.yanıma geldi ağzın açık kalsın ok sakın kapatma ve burnundan nefes alma dedi ve vızzzzzz diye bir sesle burnuma acayip bişey sıktı.tanrım burnuma ne oldu nefes alamıyorum ağızdan nefes almak ne zormuş bunu hiç yapmamıştım hem burnumun yerinde bir kaya var sanki taş gibi olmuş yada donan bir kütlede olmuş diyebiliriz ayyyy ben fena oluyorum ölüyorum hava sıcak ter kan içinde kaldım lütfen bitirin bu işi yoksa nefessizlikten ölücem diye feryada başladım,eczaneci amcanın tabancayı burnuma yerleştirmesiyle tetiğe basması bir oldu.olduda bitti maşallah hadi geçmiş olsun kızım işlem bitti.işlem bitti ama aside öldü geberdi yani:)))burnuma önce ilaçlı kocaman bir hızma taktı bildiğimiz hızmalar gibi değil,bunun bir hafta kalması gerekiyormuş yoksa burun deliği hemen kapanır dedi onada eyvallah dedim.ve bir hızma maceramda böylelikle nihayetine ermiş oldu darısı hızma severlerin başına diyelim.fakat şunu unutmayın ilk dört ay çok zorlu geçecektir ama pes etmeyin.iki günde bir olası muhtemel yaralar ve iltihaplanmalar olacaktır bu durumda paniye kapılmayın ve hijyene çok önem verin burnunuzu hergün düzenli olarak tuzlu ılık suyla yıkayın.buda asiden size nacizane tavsiyeler olsun.THE END

15 Nisan 2009 Çarşamba

hoşgeldin asiçiçek

tanrım çok mutluyum günlüğüme kavuştum nihayet, herkesi çok ama çok özlemişim.günlüğümün buram buram orjinal kayıtlarını düşüncelerini yaşamlardan kesitlerini delice çılgınca ah bir anlatsam ne fena özlediğimi.şimdi gelelim başıma gelen talihsiz olaya;geçen hafta perşembe günü blogda bir gezintiye çıkmış gelen yorumlara bakarken tanrım oda nesi internet sayfaları ardı ardına açılmaya başladı ben diyim 50 siz diyin 100 sayfa açıldıkça açılıyor,bende paniye kapalıp sayfaları kapatamayınca bilgisayarı kasadan kapattım zor bela.sonra bir umut içime su serperek kendimi teskin edip yok yok hiçbişey olmamıştır diye gözlerim kapalı içim pır pır açmaya çalıştım bilgisayarımı, netice olarak malesefki bilgisayarım açılmamakla beraber kaba tabirle çökmüş olduğunu sevgili bilgi işlemcimizden öğrendim. sorun zaten bilgisayar değil içindeki önemli belgeler ve programlardı,bilgi işlemci habire asi nasıl çöktü bilgisayar? nereye girdin? diye soru yağmuruna tuttu beni,ona; benim bir blogum var onu okurken virüs bulaştı diyemezdim haliyle sustum. ben şubattan beri yedeklemede yapmıyorum,şimdi bu bilgiler yok olursa ikimizde yanarız diyerek sağolsun içime iyiden iyiye kurt düşürdü.neyse efendim o gün ben ve bilgi işlemci canavar arkadaşım uğraşıp didinip verileri kurtarma operasyonuna giriştik,aslında ben değil bilgi işlemci yoruldu ama olsun, bende; evet başabilirsin bunu yapabilirsin diyerek motive ettim arkadaşımı ehhh buda epeyce zahmetli bir iş oldu.günün akşamında sevgili bilgi işlemcim hatta kahramanım bütün verilerimi kurtarmayı başardı.bilgisayarı kurtaramadık, mefta oldu:(( bilgilerime kavuştumya gerisi hava civa.hemen yedek bir bilgisayarı kurup tekrar kullanmaya başladım aman nazar değmiye canavar gibi maşallah.ertesi gün içimdeki blog aşkı tekrar bloguma yönelmemi emretti buna engel olamadım.ama kurnaz olmalıydım bu defa kendi blogum değil bir başka bloga girip deneme yapmaya karar verdim(biraz reklam olucak ama girdiğim blogu yazmalıyım kadın yazıma yorum yazan bir arkadaşın bloguna girdim adı absalom)sonra yine aynı şeyler olmaya başladı, sayfalar ardı ardına açılıyor benim yüzüm sapsarı bilgisayarı tekrar kasadan kapattım.içimden dua edip açtım bilgisayarımı ve derin bir ohhhhhhhhhhhh çektim bilgisayarım hayattaydı:))cuma gününden beri uslu bir çalışan olup, işlerime yönelmeyi tercih ettim aklım bloglardaydı ama napalım kader.blogu nasıl açtığıma gelince;sevgili opal ve opetmani arkadaşlarımdan aldığım tavsiyeler sonucu başka bir yerden blog sayfama girip eklediğim bütün verileri sildim hani kenarlarda online izleme şeysi falan varya işe onların hepsini silmekle başladım sonra müzik eklentilerinide sildim kısacası ham bir blog oldu benim ki ama iyide oldu şuan hiçbir sorun yok tek sorun başka bloglara girememem.şimdilik durum bundan ibaret beni merak eden bütün arkadaşlarıma sevgilerimi yolluyorum.

9 Nisan 2009 Perşembe

kadının adı var mı?

ahhh tanrım nasıl bir toplumuz biz!bu nasıl bir yazgı,sahi yazgı mı bu?yoksa geçmişten günümüze mütakiben devam eden alışkanlık mı?kadın basit bir tanımlamadan ibaretmi?kadın kimdir mesela diye sorsam bu tanımlamayıda bizzat erkeklerin ağzından duymak istesem verilen cevaplar nasıl olurdu kimbilir.bana kadını sorsalar gören gözlerimle bir bir anlatırdım kadını, tabi gözlerimin görmek istemediğiydi aslında anlatacaklarım...asinin gözlerindeki kadın aslında yüreğindeki ve beynindeki kadın değildir.ona göre kadın aslında anlatılamayacak olandır.herneyse kısa ve öz anlatmak gerekirse;kadın bazen ucuz bir fahişe,bazen dayak atılası bir kuma,bazen kan yerine alınan gelin,bazen modern bir köle,bazen yüreği yaralı bir ana,bazen kalık kız,bazen taciz edilen bir et parçası,bazen çarşaflar içine bezenen namus abidesi,bazense doğurgan bir dişi.işte asinin gördüğü kadın motifi nakış nakış topluma işlenmiş, gözlere aşina olmuş bir yaratık.

6 Nisan 2009 Pazartesi

ilkbahar ve asi...

güzel bir hafta sonu geçirdim.bol bol yeşilliklere bezendim,güneşle harmanlandı bedenim,yüreğim daha bir gür kamçılandı esen rüzgarla,papatyalarla cilveleştim,ağaçların kavuğuna haykırdım içimdeki doğa sevgisini,kına taşıyla kayalara adımı yazdım,kaplumbağaları sevdim,kuşlarla beraber türküler söyledim sonra mı?yemyeşil çimenlere uzanıp gözlerimi kapattım ve mışıl mışıl uyudum ilkbaharla...

3 Nisan 2009 Cuma

matilda siyaset yaparsa:))

matilda! o bir efsane,boya fıçısından çıkmış leylak çiçeği,deve tırnakli bir gül,hokka burunlu, eşine az rastlanan son zamanların gelmiş geçmiş en sexsi kadını matilda...
yazılarımı takip ettiyseniz eğer matildanın kim olduğunu ve benimle olan bağlantısını az çok biliyor olmalısınız.bu sebeple uzun uzadıya matilda hakkında tanıtım yazısı yazmıyorum bilen biliyordur afrodit banu'nun 30 lu yaş halleri işte:)
gelelim anlatacağım derin konuya;hayatının büyük bir çoğunluğunu kendi ekseni etrafında geçiren,dış dünyaya kulaklarını tıkayan(ülkeside dahil) tek derdi eğlence,para,süs,püs ve daha bir çok kokkoş mevzuya odaklanan matilda, beni bir kez daha şaşırtmayı başardı nasıl mı?seçimlerin hemen ardından yaptığı siyasi yorumuyla(kötüde olsa matilda düşünüyormuş pehhh)olayı aynen aktarıyorum.
mekan:şirket servisi
kişiler:şirket çalışanları(asi,matilda,maviş,benazir butto,leyli,hüso,haso,mıho,goze ve diğer çalışanlar)
maviş ve ben kendi aramızda havadan sudan konuşurken, ön koltuktan gelen yüksek tonlu sesler biranda servis gündemini değiştirdi.dialoglar çoğunlukla goze ve matilda arasında gerçekleşirken ben dinlemeyi tercih ettim.(yorum yapmaya bile değmez)
matilda:olmaz böyle şey,teröristlerin partisi doğu ve güneydoğuda birinci parti gelmiş.(kürtlere terörist gözüyle bakan bir zihniyet)
goze:bu insanlar hertürlü muameleyi hak ediyor artık.
matilda:nefret ediyorum o partiye oy veren herkesten(o parti dediği dtp oluyor)
hüso:eee böyle olacağı belliydi zaten çok yüz verdiler kürtlere,kürtçe kanal açmak büyük bir hataydı,şimdi isterlerde isterler herşeyi(halkların anadillerini konuşmaları çok sakıncalı bir durum eyvahhh ülke parçalanabilir)
goze:ben ülke gidişatından endişeliyim,çok değil yakın bir zamanda parçalanacak bu ülke(ne bu korku)
matilda:bu ülkede yaşamaktan nefret ediyorum,artık ülkemi sevmiyorum.
goze:ben herşeye rağmen ülkemi seviyorum,fakat içindekileri artık sevmemeye başladım.
matilda:bunların istediği kimlik değil mi?bütün kürtlerin kimliğini kürt diye damgalayıp toptan temizlik yapmaları gerek,istemiyorlarsa defolup gitsinler ülkemizden!onlarla bir arada yaşamak istemiyorum.

konu benim ineceğim yere kadar bu ölçülerde devam eder.sussam gönül razı gelmez, konuşsam onların tabiriyle terörist olurum. işte böyle ön yargılı bir ülkede yaşıyorum yada yaşıyoruz,dün servis arabasında yaşanan bu olay bugün türkiyenin her yerinde en acı boyutuyla yaşanmıyor mu?asırlardır bu topraklarda yaşayan halk neden şimdi defolup gitsinki,barış içinde yaşamak varken...'KÜRT' bu kelime çok mu ürpertiyor sizleri,neyi paylaşamıyoruz biz ve hala neyi tartışıyoruz.bir milletin kimliğini,anadilini,kültürünü,örf ve adetlerini yaşaması kadar doğal ne olabilir ki?terör diye nitelendirdiğiniz şey bir sebep midir,yoksa sonuç mu? nedir terör yada terörist nedir?önce bunları sorgulamamız gerekmez mi?ben gelecekten hiç endişe duymuyorum aksine umutlarım hala yemyeşil kim ne derse desin,gelecek güzel günler halkların kardeşliği ve barış içinde olacak buna yürekten inanıyorum...

31 Mart 2009 Salı

bizim koçun adı: bedrettin:)))

90 lı yıllarda ayağımda yeşil renkli pilacımla, toprakta eşenelenen ufak toy bir çocuktum henüz...okul ödevlerimi ev yerine dağlarda patikalarda inek otlatırken yaptım hep,can arkadaşım fatma ve ben...soluklanmak için oturduğumuz soğuk kayaların üzerinde ezber yarışı yapar, birbirimizin derecesini sınardık bacak kadar boyumuzla...okumaya hevesliydik her ikimizde.imkansızlıklar içinde bir yarıştı hayatımız, mücadelemiz ise yüreğimiz kadar büyüktü.(offf be yine edebiyat parçaladım)bugün aslında hüzünlü değil komik bir anımı paylaşmak istiyorum sizlerle...bundan yıllar öncesiydi çocukluğumun en vahşi ve bir o kadar da haylaz zamanlarıydı,şimdiki gibi ağır abla yerine, haylaz, yaramaz, ele avuca sığmayan haşarı bir çocuk vardı adı cingöz asi.(her çocuk gibi demiycem çünkü ben normal değildim kanımca)tandırda ekmek pişiren kadınların başına damdan toprak atmayımı dersin,süt kovalarının içine böcek atmayımı,gırcıkli meloşun saçlarını yolmayımı dersin:)))haşarı zamanlarımın en verimli çağıydı bu yıllar,evimize gelen kadınlar genellikle; hayır ziyaretleri değilde şer ziyaretlerinde bulunurlardı çoğu zaman sebebi ise benim yaptığım yaramazlıklardı.ammavelakin 'dinsizin hakkından imansız gelir' diye boşuna dememiş atalarımız.yaman bir koçumuz vardı adı bedrettin!ona bu ismi dedem koymuştu iri yarı olmasından dolayı:))hiç unutmuyorum(hayatımda yediğim ilk darbe) yaylada otlayan kuzuları severken,birden bire kendimi yerde buldum,ben daha darbenin nereden geldiğini kestiremeden bir darbe daha, tabi haliyle yerlerdeyim:)) bizim bedrettin almış beni ayaklarının altına eziyorda eziyor,bende kendimi korumak için, bir elim bedrettinin bacağında bir elimde boynuzunda kıyasıya bir mücadele veriyorum bu yaman koça karşı:))sonra nasıl olduysa bizim boğuşmalarımızı farkeden köylüler tarafından kurtarıldım...bedrettine karşı o minicik cüssemle hiç de hafife alınmayacak bir mücadele sergiledim(övünç kaynağım)bu olay bedrettinin ilk vukuatı değildi, ablam annem kardeşlerim ve en son ben bedrettinin güçlü boynuzlarıyla dans etme şerefine nail olmuştuk:)))bedrettin yaman bir koçtu sürünün içinde bir cengaverdi,etliydi lezzetli oluşu her halinden belliydi,bunca darbelerine rağmen kesilirken çok ağlamıştım lezzetli etini yerkende buruk bir hüzünle ve afiyetle koca bedrettinim mideye indirildi:(((THE END

aklımdaki anlamsız soru işaretleri???

doğum yapan kadınlar neden bas bas bağırır(bağırınca sancıları hafifliyormu?)
aşk neden hep kalpde hissedilir(beyin ne işe yarıyor?)
insanlar neden hep dünya malına tamah etmişlerdir(mezara girince hepsi geride kalmıyor mu?)
imamlar neden hep sakallı olur(traş olmayamı üşeniyorlar?)
keşişler ve rahibeler neden sex yapmaz(onların şeyi yok mu?)
ben hala neden aşık olamıyorum(kalbim yok mu acaba?)

30 Mart 2009 Pazartesi

seçim telaşesi::)))

neden ve niçin olduğunu bilmiyorum (lafa bak hele neden ve niçin puhahahah aynı anlamı taşıyan iki kelime neyse idare edin) seçim sabahları aynı bayram sabahlarını andırır bizim evde...babam ve annem günün er vaktinde tatlı bir telaşla uyanıp bizide uyutmazlar(biz derken=kardeşlerim ve ben demek istedim)dün sabahta hayatımda 3. kez oy kullanmanın telaşıyla uyandırıldım sabahın köründe paldır küldür:)))kahvaltı, ev işi, banyo, saç fönü ve makjajdı derken saat 14:00 oldu.(iykide erken uyanmışım,geç uyansaydım kaçta giderdim kimbilir)gündelik hayatımda çok fazla makyaj yapmam, fakat dün önemli bir gündü süslü olmalıydım zira demokrasi gereği seçme hakkımı kullanıyordum.belediye, büyükşehir,il meclisi, muhtarlık falanda filan,bizim mahallenin muhtar adayları kıyasıya bir rekabetle girdiler seçime,adaylardan 2'si köylümüzdü eee hal böyle olunca her ikiside oy istedi bizim fukaraneden:))) babam aza adayı bile oldu(bu adam siyatsetçi olacak ben biliyom)bizim evde 5 oy vardı.ve bizden oy isteyen her iki adayada babam söz verdi oyumuzu vereceğine dair...babam bizden önce gittiği için okula, ben annem ve kardeşim beraberce kolkola gittik oy vereceğimiz okula,elimize tutuşturulan aza kağıtlarında karalamamız gereken isimlerin olduğunu düşünüp yanımdakileride yönlendirerek babamın adı hariç diğer aza adaylarının isimlerinin üzerine bir çizik attık beraberce(meğer öyle değilmiş)sonra muhtar adayıyla beraber aynı zarfın içine koyarak sandığa gömdük oyları.akşam babama gelen bir garip telefonla patladık gülmekten.arayan bizim mahallenin seçimi kaybeden muhtar adayı:)))eee hani bana söz vermiştiniz diğer adayın zarfında çıktı pusulalar???babam hala olan bitene bir anlam veremiyordu nasıl olur du??ikinci kez gelen telefonla durum açıklığa kavuştu arayan mahallenin seçim gözlemcisiydi,
görevli:emmi senin azalık oyların şu kadar ama 5 tanesi geçersiz:)))adam habire sırıtıyor telefonda.
babam:nasıl geçersiz anlamadım??
görevli:yawww beş kağıtta senin ismin hariç diğerleri karalanmış:)))(bu beş kişi bizim ev halkı oluyor)bu sebeple senin oylar geçersiz:)))
şimdi durum anlaşıldı,babam hem güldü hem bastı fırçayı bize:)))boşa giden oylar bir yana,kime oy verdiğimizde gün gibi ortaya çıktı:)))böylelikle bir seçimide tatlı anılarıyla geride bıraktık....

26 Mart 2009 Perşembe

düşlerim gerçek olsaydı...

rüzgarla mutluluk oyunu oynardım çocukluğumda, sonra güneşle konuşurdum ışığını esirgemesin diye, pembe pancurları olmasada çiçekler içinde bir ev düşlerdim,rengarenk cennet çiçekleri...bir çift yeni papuç ve bembeyaz bir entari, çocukluğumun vazgeçilmez hayali...
çubuklardan bezediğim bebeklerle oynamak güzeldi ama ben yinede sarı saçlı bir bebeğim olsun isterdim,saçlarını tarayıp giysilerini giydirmeyi hayal ettim düşlerimde...kağıttan yaptığım gemiyle beraber düşlerimide yüzdürdüm azgın sularda...kimi zamansa;uçurtmanın kanadına taktım düşlerimi bulutlara uçsun diye...düşler ve çocuk...

25 Mart 2009 Çarşamba

tarafsız olmak yada olmamak

oy oy oy fadime çekme beni yemine men seni çok sevirem looo dinime imanıma tey tey tey tey...sabahtan beri içimden bu türküyü söylüyorum sonra gülüyorum,söylüyorum sonra yine gülüyorum aboooo dellendim hahh.neyse efendim gelelim bugünkü konumuza asi her işe el atmalı çözmeli çözümlemeli sormalı düğümlenmeli hıkkk diye.uzun zamandır takip ettiğim bir konuyu sayfamda paylaşmazsam çatlarım hatta balon olur güm diye patlarım.şimdi malumunuz seçim arefesindeyiz her il ve ilçe, partilerin mitinglerine ev sahipliği yapıyor,insanlar kimi zaman işyerlerinin canıma yada evlerinin balkonlarına oy vereceği partinin bayraklarını asıp renklerini belli ediyorlar.bu ve buna benzer vakaları ülkemde adım başı görmek tesadüf değil gerçektir.tv kanallarındada hummalı bir seçim çalışması üstü kapalı yürütülüyor.aslında söze nereden başlasam bilmiyorum ama bu yazıyı kesinlikle tarafsız ve dışarıdan baktığım kadarıyla yazıyorum.muğur cündarı bilmeyen yoktur diymi???tarafsızlığıyla nam salan böbür böbür böbürlenen, tarafsız(sözde) gazeteci son yıllarda haber spikerliğinede el atmış hayırlı olsun memlekete.geçtiğimiz aylarda haber programını bir düello meydanına çevirmiş ve cengaverleri kozlarını paylaşmaları için konuk etmişti.peki ama kimdi bu cengaverler?birisi kekik mökçek ve camal daraçtaroğlu rakip iki partinin sözüm ona dişli adayları(ikiside birbirinden beter tencere kapak misali)neyse efenim muğur cündar programda 180 derece dönüp yapmacık tarafsızlığınıda bir kenara itip kekik mökçeki boynu bükük küheylan gibi orta yerde bırakıp,camal daraçtaroğlunun sırtını sıvazlamasın:)) ne olduysa ahada bundan sonra oldu!ipler koptu,yürekler dağlandı,daha düne kadar birbirini pışpışlayanlar kanlı bıçaklı oldu iyimi???dün akşam haber izliyorum tvde. özelliklede muğur cündarı tercih ettim,ohoooo muğur almış başını koşuyor siperlere elinde kılıcıyla:))) yol asfaltlarından tutunda umumi wc lere kadar didik didik didikliyor,iyi hoş güzelde keşke muğur bey diğer ülke sorunlarınıda böyle didikleseydin,madem tarafsız gazetecisin, doğuda polis tarafından kolu kırılan 11 yaşındaki küçücük çocuğuda taşısaydın ekranlara, sonra aynı yol asfaltları gibi bu olayın üzerinede yürüseydin didikleseydin,bitmedi!!! gözaltında işkence gören sonrasında hunharca infaz edilen insanlarıda yaz bültenine, sen tarafsızsın olayların üzerine gitmeyi iyi bilirsin, çarşaf çarşaf magazinsel taraflı yanlı haberler yapacağına ülke sorunlarına daha diplerden bak da yazz,coplanan kadınları göster tarafsızca,açılan ölüm kuyularınıda unutma bunlarıda araştır.madem tarafsızsın kürt sorununa tepeden inme bakma. bir dil mavi gözlerine batmasın bu kadar(kürtçe tv için)mavi gözler tıpkı deniz mavisini andırır, denizin maviside bana sonsuz bir özgürlüğü çağrıştırır.yaaa böyleyken böyle muğur cündar önce tarafsız olmayı öğren.

23 Mart 2009 Pazartesi

ceylan gözlerim varmış peh peh peh???

selam emekçi halkım,şafağın kızıl ışığıyla yollara düşen, ekmeğinin kavgasını veren insanlar nasılsınız! hepinizi sevgiyle selamlıyorum...
çok yoğun bir haftayı geride bırakmama rağmen üzerimdeki bu ölü toprağını henüz atamadım.çırpındım, debelendim, şöyle bir etraflıca silkelendim ama ııhh olmuyor,halsizlik var fena halde.baldırlarım hamlanmış şemammeyi oynamaktan:)))eee kış boyu uyuşuk uyuşuk oturursam olacağı budur işte.neyse efenim gelelim özel mevzuya:)))dün sabah herzamanki gibi durağımda melül melül servisi gözlüyorum(pardon bekliyorum)yanıma kara kuru şöyle hafiften simeylli,uzun boylu yağız bir delikanlı geldi, dikildi baş ucuma!!!günaydın güzel gözlü bayan!(mala bak resmen laf attı bana)tam bayramlık ağzımı açıp en okkalısından hatta en yerin dibine batasıca kelimeyi söylecekken...
biliyormusunuz hafta sonları bir başka güzelsiniz,sürekli geldiğiniz cafeteryanın sahibiyim ben:))(bunu ifade ederken nasıl kabarıyor görmeniz lazım)karşımda duran patavatsız ve görmemiş bu allahın kulunu iyice süzdükten sonra nasıl bir karşılık vereceğimide beynimde tasarladım,yok yok ben bu adamı öyle küçük düşürmeliyim ki kim olduğumu anlasın hıyar(asi'yim ben ya asiiiii)
asi:pardon ama siz şimdi bana kibarca laf mı atıyorsunuz?
sapık:hayır tabiki öyle bir niyetim yok:))
asi:öyle öyle,baksanıza resmen laf attınız bana(ümüğünü sıktığımın sapığı seni)
sapık:kendimi yanlış ifade ettim sanırım
asi:tutki doğru ifade ettin böyle bir durumdan ne beklentin olabilir???
sapık:tanışmamıza vesile olurdu:)))
sapık:bakın niyetim askıntı olmak değil, sabah buradan geçiyordum tesadüfen sizi gördüm, öncesi var tabiki, sürekli benim cafeteryaya arkadaşlarınızla gelirken görüyordum,birkeresinde arkadaşınız saz çalarken sizde eşlik edip türkü söylemiştiniz!hatırladınız mı???
(evet o günü çok iyi hatırlıyorum bizim mavişin doğum gününü malum cafeteryada kutlamıştık,kuzenim baran yanında getirdiği sazı tıngırdatmış bende katık olsun diye birkaç name türkü vızıldamıştım)bunlar doğru ama bu adama yinede haddini bildirmem lazım bu şart!
asi:bakın bu yaptığınız hareket gerçekten hiç hoş değil,şimdi siz beni orada görmüş olabilirsiniz,sesimden ve görüntümden etkilenmiş olabilirsiniz.ama bu, şuan yaptığınız kabalığı yapmanıza sebep değil,üslubunuz yanlış birkere sabah sabah gelmiş 'günaydın güzel gözlü bayan'
bu mu? hitap şekliniz.hem hiç tanımadığınız birine laf atar gibi selam veriyorsunuz haa birde cafeterya sahibiyim diye havalanıyorsunuz ve karşınızdaki insandan güler yüz bekliyorsunuz öylemi...bana bak hele!!! sen benim kim olduğumu biliyormusun,ayyyyyyyy bas git burdan valla cingar çıkaracam şimdi heh(bunu söylerken elllerim farkında olmadan belime gelmiş aynı mahalle karılarına benzemişim)benim sapık bu fırçalara daha fazla dayanamayıp arabasına atladığı gibi vınnnnnnn(tüydü).vay vay vay gözlerim güzelmiş öylemi,bu adam daha bu yoldan geçmez puhahahahahah.
yazım bitti arkadaşlar haydi evlenin artık bahar geldi:)))THE END

20 Mart 2009 Cuma

Newroz piroz be

yakılan her ateş özgürlüktüğe ışıktır
alev alev yanar
susmaz haykırır yürek
susmaz dil
gün barış günüdür
gün bayram
gün kardeşlik...

Newroz piroz be

18 Mart 2009 Çarşamba

sevgili günlüğüm

sıcak gündemlerin ülkesinden merhaba,ben siyasetçi değilim ve becerememde zaten siyaseti, sadece düşünür ve sorgularım olumlu ve olumsuz herşeyi,şu sıralar ülke gündemi seçim telaşeleriyle haşir neşir, dolayısıyla bu sokaktaki ayşe teyzeyi,ahmet amcayı,mehmet dayıyı otomotikmen siyasetçi yapıyor,buna en çok toplu taşıma araçlarında şahit oluyorum. birde çoğu insan parti tutmayı fanatizme dönüştürmüş takım tutar gibi parti tutuluyor ve gözleri kapalı sırf aileden gelen genetik özellikle bir partiye topluca oy veriliyor.bu parti nedir? kimlere hizmet verir? halka ne faydası dokunur? ekonomik ve sosyal projeleri varmıdır?ülkenin en önemli sorunu kürt sorununa bakış açısı ve çözüm önerileri nelerdir?ülkenin geleceği ve aydınlığı öğrencilerimiz üniversiteye hür ve özgür girebilecek mi?türbana veba gözüyle bakan, bakış açısı o karamsar zihniyet değişecek mi?yök gidecek mi?bunlar sorgulanmalı,değerlendirilmeli. ben! bir seçmen olarak sormalıyım ve düşünmeliyim demeli insanlar.şimdi bakıyorum da meydanlarda oy avcıları bol miktarda atıp tutuyor,deniz emmi çarşaf açılımı yapmış,çarşaflı kadınlarımızıda kendi bünyelerine dahil etmiş ve hatta rozetlerini bile kendisi takıvermiş. ne güzel ne mutlu:))) iyi de deniz emmi üniversitelerde türbana karşı değilmiydi? ne oldu acaba kafasına taş mı düştü deniz emminin:)) yoksam köprüyü geçene kadar mı bu politikası???bende ne sevinmiştim artık ülkemde bişeyler değişiyor, düzen değişiyor insanlar birbirlerine karşı hoşgörülü olmayı nihayet anlayabilmişler diye???peki ya davos fatihi cengaver tabip amcam o ne yaptı, yıllarca uyudu uyudu uyudu sonra birden bir ışık siluetimi gördü ne olduysa artık(orası bize karanlık) bu ülkede birden kürtlerin yaşadığını gördü,yıllarca kendi dillerinden mahrum kaldıklarını nedense seçime çeyrek kala hatırlayabildi,kürtlere bir jest yapıp bir tv armağan etti yağ ile bal ile:))bundan bir önceki seçimlerde de ne analarımız ağlasın, ne de oğullarımız yaşamlarını yitirsin demiş,kürt sorununu üstlenerek ha birde böbürlenerek ben çözecem dememişmiydi??? hafızam beni yanıltmıyorsa demişti.peki ya şimdi ne oldu???herşey çözüldümü bittimi?? pehhhh yemişim senin çözümünü tabip amca...
geçen hafta şirkette haber sitelerinde sörf yaparken bir fotograf ve video çarptı gözüme,tabip amca ve adayları podyumda el ele tutuşmuş halkı selamlarken,bir baş zorla araya girmeye çalışıyordu,öyle istekliydiki o malum baş hani bende bir kare poz verecem diye inim inim inliyorken,tabip amcamın hös ulan hössss dercesine bir bakış ve kafa işaretiyle hayalleri suya düştü malum baş'ın sonra usulca çekiliverdi:))) ne gülmüştümya tabip amca tiyatrosundan nameler puhahahahah:)))
birde şu çiftçi meselesi vardı, hani ananı alda git dediği çiftçi;tabip amcanın yufka yüreği, aradan geçen yıllara rağmen hala unutamamış olsa gerek,mersin mitinginde çiftçi amcaya bir jest yapılıp özel konukhanede misafir edilmiş duyduğum haberlere göre. yufka yürekli tabibim benim:)))
tabi düellolarıda unutmamak gerek,valla adamlar mizahcı olsaymış daha hayırlı olurmuş ülkeye en azından bol bol gülerdik ağlanacak halimize!!!
asiçiçek ülke gündeminin nabzını tutmaya devam edecek şimdilik THE END
.

sevgili günlüğüm

hepinizi selamlıyorum değerli yurttaşlarım(affedin mitinglerden kalma ağız alışkanlığı)aslında bu kadar yoğun tempo çalışma içinde, bu fukaraneye hiç uğramamam gerek, yazmamam gerek biliyorum, ama ne yapim alışkanlık mı oldu nedir??? içimden bir ses haydi yaz yaz yaz diye inim inim inliyor el mahkum yazmalıyım diyorum ve işi gücü bırakıp burda blog yazıyorum:)))affedin beni değerli müdürüm,amirim,patronum,kraliçem, padişahım affedin,asi yazar olmuş ne çare...
dün gece rüyamda çocukluk arkadaşım keremi gördüm,şekil A resminde görüldüğü gibi, ben keremle el ele vermiş kırlarda geziyordum geçmişe dönmüş, çocuk olmuş, kırlarda papatya topluyorduk,mutluydum... öyle mutluydum ki uyandığımda otuz iki dişimle sırıtırken buldum kendimi:))) ah kerem ahhhh bunun adı aşk mıydı neydi??bilmiyorum... sen farklı hisler beslediğim ilk erkektin, candın, arkadaştın:))) çocuktum, çocuktuk ama bu duygu vardı işte,adı yok...
yokluklar içinde bir hayattı bizimkisi,ayaklarımızda yırtık naylon pilaçlarla(ayakkabı) yaz sıcağında dağların gölgesinde,kah inek otlattık beraber kah oyun oynadık...aynı coğrafyada aynı kaderi paylaşan iki çocuktuk biz ve niceleri...çocuktuk kerem, gece yarısı yapılan ev baskınlarıyla süslü anılarımız,postallardan korktuğumuz kadar korkmadık kimselerden. nerde bir postal sesi duysam kulaklarımı tıkar beklerim sessiz sessiz...kerem gelir aklıma,anılarım gelir,ölüm gelir,ve belkide bir umut yaşam gelir...
dedimya kan kokulu topraklarda çocuk olmaktı kaderimiz. ölümlere, yakılan ağıtlara aşina kulaklarımız...biz ninni yerine ağıtla büyüdük.yaşamdan çok ölüm gördü gözlerimiz...yüreğimiz büyük, yüreğimiz yarım, yüreğimiz hep çocuk...

kerem'in anısına...

16 Mart 2009 Pazartesi

sevgili günlüğüm

merhaba hepinize ey insanlar! mutluyum hemde çok fena,ayaklarım yerlere basmıyor, uçuyorum büyük dehlizlere,yaşlanmak ne garip şeymiş anne(bu biraz kafiyesiz oldu ama idare edin garii)
hafta sonu beklenen büyük buluşma gerçekleşti, tabi size bundan bahsetmediğim için ne buluşması bu??? dediğinizi duyar gibiyim:)))hemen anlatayım, konu yerli yerinde, sıcakken daha külleri dağılmadan,soğumadan anlatmak istiyorum mutluluk sebebimi.
herşey bundan çok kısa bir süre önce başladı, facebook sayesinde lise arkadaşlarımı buldum düşünebiliyormusunuz aradan tam 9 yıl geçti... vayyyy beee ne çok zaman geçmiş, baya yaşlanmışım:))))
facebookta başlayan görüşmeler msn de devam etti, içimizdeki hasret ve özlem iyice depreştiğinden hafta sonu buluşmak üzere anlaştık.bundan 9 yıl önce birbirimizden ayrıldığımızda daha çocuktuk oysa şimdi birer yetişkin olarak görüşecektik,ben çok heycanlıydım abartmıyorum buluşacağımız yere ayaklarım yere basmadan gittim(mutluluktan uçuyordum)ve inanın çok mutluydum,hala mutluyum...
buluşma yerimiz otantik,mistik, yastıklı minderli, özgün müzikli çok huzur verici güzel bir yerdi.(isim vermiyim reklam olur)
hasret dolu sarılmalar, kucaklaşmalar çok duygulu bir andı,benim hiç değişmediğimi söylediler hala cadıymışım,yalnızca biraz daha güzelleştiğimi söylediler 'okuldayken kara kuru bir kızdın ne bu hal şarap gibisin yıllandıkça güzelleşmişsin asi'öylemiyim aaaa hiç farkında değilim ayolll:)))
sonra birden üzerimizdeki olgunluk ibaresi kalktı ve hepimiz çocuk olduk,bol bol anılarımızı yad edip güldük,kopya çekerken yaptığımız numaralardan tutunda dersi kaynatmak için bulduğumuz bahanelere,sonra sınıfa osuruk gazı sıkıp dersi boş geçirmeye kadar hatta hoşlandığımız aşık olduğumuz hocalara kadar herşeyi en güzel haliyle hatırladık.bana sürekli lise 3 de dövdüğüm kızı hatırlatıp durdular:)sahi ben niye dövdüm o günahsız sabiyi???sebebini hatırlayamadım ama dövdüğüme göre muhakkak geçerli bir sebebim vardır diyede ekledim.içlerimizden bazıları evlenmiş çoluk çocuğa karışmıştı asi kız sende fazla geç kalmadan mürüvetine er artık, yeter bu kadar bekar gezdiğin,gibi bolca nasihatlarda aldım.
herşey çok güzeldi hiç bitsin istemiyordum,yine görüşelim olurmu yine,hepinizi çok seviyorum...

12 Mart 2009 Perşembe

sevgili günlüğüm

herkese selamlar hürmetler sevgiler saygılar vesaireler falanda filanlar(ne uzun başlangıç)
asiçiçek bu hafta ne yaptı??? asiçiçek'ten flash flash haberler:)))
önce dün akşam kabusunu anlatayım,işten çıkmış masum masumane yorgun argın evinin yolunu tutan asiye bir köpek saldırdı,vahşi köpek önce dişlerini göstererek hırladı ve ağzından taşan salyaları oraya buraya fırlatırken bir ayağıylada toprağı eşeliyordu ve çıkardığı ses aynen şöyleydi hırrrrrrrrrrrr hav hav hav...

yaradılış itibariyle oldukça ödlek olan asi kendini biranda kaybediverdi ve olanca cırlak sesiyle anneeeeeeeee babaaaaaaa imdattttt kimse yok mu lan kurtarın beni tecavüze uğruyom yetişin gomşularrrr:)))
iş gereği giydiği topuklu ayakkabılar yüzünden koşamayan, çarpık çurpuk olay mahalinden uzaklaşmaya çalışan asinin yardımına yardımsever mahalla ahalisi yetişiverdi.
gorkma gızım, gorkma yavrım, bu it zaten bağlı görmüyon mu bacım???
bağlımı hani nerde?? nasıl olabilir, hayır açık olması lazım!!! yani şimdi ben boşunamı avaz avaz bağırdım, o değerli nefesimi boşunamı harcadım??? yani şimdi ben topuklu ayakkabılarıma boşunamı lanet okudum, küfrettim. amca sen bu ayakkabılara kaç para verdim biliyon mu?vitrinde tesadüfen gördüğüm,görür görmez aşık olduğum,işte bu işte bu dediğim,bağlandığım sonrasında canla başla sıkı bir pazarlık yapıp, o narin narenciğe, ince topuklu yandan boncuklu,yarım botlarıma en sonunda ne emekler vererek kavuştuğumu biliyon mu?(biraz abarttım mı ne)neyse...oyun burda bitmiş. ikinci perde evde başlayacak asıl asinin haberi yok:))
asi yüreği ağzında, ödü patlamadan nihayet evine vardı. soluk soluğa kalmıştı dili dışarda,gözleri fal taşı gibi pörtlemiş harap bitap yığıldı kaldı koltuğun üzerine. bir müddet hiçbirşey diyemedi.
olayları abartmayı sevmiyordu hem köpekte ısırmamıştı zaten şimdi dallandırıp budaklandırmanın ne anlamı vardı ki?asi sustu yüzünün rengini yorgunluğuna bağladı,bişey demedi bir müddet sonrada normale döndü.
bir yandan çekirdek çıtlatıyor bir yandan da yaprak dökümünü izliyordu asi. pek sevmezdi bu diziyi ama ne yapsın zağar:))) aile izleyince el mahkum oda bakıveriyordu bu parçalanmış aileye acıyan gözlerle...
sonra birden çalan kapının sesiyle irkiliverdiler,kimseyi beklemiyorlardı hemde bu satte???
asi kapıya yönelip sordu kim ooooo(bu satte hangi allahın patavatsızı diye içten içe söylendi)
asi gızım benim dürdane teyzen(ulan bu satte misafir mi olur beyaaa)asi kapıyı açar açmaz karşısında dürdane ile kızı merdanayi pişkin pişkin sırıtırken buldu.
gelenek ve görenekler gereği misafir baş tacı edilir hoş karşılanır. bu böyle gelmiştir ve böyle gidecektir.sinirlendiğini belli etmeden gayet güler yüzüyle hoşgeldiniz nerelerdeydiniz yahuuu gözümüz yollarda kaldı, merdane bu ne güzellik böyle aynalar çatlıycak güzelliğinden:)))bu ve buna benzer, ikiyüzlü yalancıktan iltifatlar edip güler yüzüyle içeri buyur etti misafirlerini.
iki selam kelamdan sonra dürdane teyze başladı palavralarına ve dedikodularına.
bizim merdaneye hergün görücüler geliyeee(tipik bir adapazarı şivesi)ama merdana şimdiye gadar hiç birini beğenmiyee,olmaz öyle tanımak lazım gonuşmak lazım,gızım eyice tanımadan nasıl gabul etsin sen söyle allahan seversen(anneme söylüyor)
benim gızım has gızdır,güzel kızdır, nazlıdır, çocuk gibir öyle kimseciklere güvenip emanet edemem ben gızımı. ortalık bozuk ya bişey ederlerse(tecavüz)
dürdane teyze bunları söylerken merdanenin surak bir karış asık, elinde nenemden kalma şişlerle süveter örüyordu:)))
asi; dürdanenin sesinden tv ye odaklanıp çekirdeklerini çıtlatamamanın hırsını çeke dursun dürdanede bir türlü kalkmak bilmiyordu(bu konuda oldukça anlayışlıdır)
saatler birbirini kovaladı ve en nihayetinde eh bizde galkalım gülüm rahatsızlık verdik gibilerinden sözler söyleyerek yavaş yavaş toparlanmaya başladılar.ve hemen sonrasındada iyi akşamlar gülüm bizede bekleriz gibi bilindik laflarla gittiler(ohhh be nihayet)
kabus gibi bir akşam yaşayan asi nihayet huzura erdi(mutlu son derin bir uyku)THE END

11 Mart 2009 Çarşamba

sevgili günlüğüm

sevdiğim, yiğidim gitti...
dönüşü olmayan bir yoldu gidişin...
biliyorum artık sesin yok...
sazınla beraber türküler söylemeyeceksin bağdaş kurup otuduğumuz gecekonduda...
yoksun biliyorum gelmeyeceksinde...
beklemiyorum seni...
kavgana sevdalısın, biliyorumda ondan beklemiyorum seni.
taşlı barikatlı yollarda yoksun artık
ilk sevdiğindim,ilk sevdiğim...
nasıl dayanacak yüreğim yokluğuna nasıl
ellerimi tuttuğunda titriyordum,hava buz gibi soğuk
ellerin sımsıcak...
gelmeyeceksin biliyorum...
panzerlerin gölgesinden kim koruyacak beni kim?
niye gittin demiyorum...
yiğitler gider...
bir bana sevdalıydın,birde kavgana...
ve sen gittin...
gelmeyeceksinde...
beklemiyorum seni....
yiğidim...

asiçiçek yazdı...

9 Mart 2009 Pazartesi

sevgili günlüğüm

memleketimin mahmur bakışlı kadınları
yürek acıları, sancılı
gözler ıslak
gözler kaygı dolu...
savaşa ağıtlar yaktılar yıllarca
yitirilen candı
yitirilen yiğit
yitirilen oğul
yitirilen kız
barışa zılgıt çekildi
barışa türküler yakıldı
barışı özledi kadın
barış gelmeliydi artık
kurşun sesleri yerine
güvercinler uçmalıydı gökyüzünde
adı kadın
patlayan bombalara aşina gözler
ölümler tanıdık,yas aynı...
asiçiçek yazdı...

7 Mart 2009 Cumartesi

sevgili günlüğüm


kadın!erkeği doğuran kutsal varlık

kadın! erkeğin egemenliğinde yaşama tutunan varlık

kadın!alın yazgısı

kadın!ezik

dizelerimi kadınlar gününe adadım,

yaşasın kadın özgürlüğü,kadınlar günümüz kutlu olsun...

5 Mart 2009 Perşembe

sevgili günlüğüm

merhaba okuyucular;halsizim çok fena, bahar mı vurdu nedir???hem bedenim çok yorgun hem ruhum, hemde yüreğim...yorgunluktan gözlerimi açamıyorum,iştahım yok yemek bile yemedim bir kase çorbayla idare ediyorum,başımı koysam masaya biraz kestirsem diyorum,ya uyur kalırsam, rüyalara dalarsam,rüyamda beyaz atlı prensimi görüpte ayılırsam(ne kafiye ama)
yok yok en iyisi bizim köydeki gelincik tarlalarında uyumak,o uykunun tadı bambaşka,kuşların cıvıltıları arasında öyle tatlı olur ki uyumak...
rüzgar ılık ılık eser,ağaçların yaprakları huşu içinde dans eder,dere öyle nazlıdır ki akarken,bakmaya kıyamaz insan.
köyüme bahar gelir,newroz çiçekleri bütün dağları sarıp sarmalar....
öyle güzeldir ki bahar zamanı yayla; öyle şen, öyle mutlu...
koyunlar sağılır,yayık yayılır,teşi eğirilir, kadınlar canla başla çalışır...yaylaya gidesim var,uzun zaman oldu gitmeyeli çok uzun zaman....sırtımı ararata dayayıp demli bir çay içesim var,odun ateşinde demlenen çayın tadını özleyen var mı benim gibi...
at arabasına binip köye inesim var....rüyalara dalıyorum gözlerimi köyümde açmak üzere....

3 Mart 2009 Salı

sevgili günlüğüm

saçlarım artık belimde, 3 yıldır büyük bir azimle,umutla sevgiyle hertürlü vitamin ve mineral ile beslediğim sırma saçlarım artık tam istediğim kıvamda.kendimi bildim bileli saçlarımı hep belime kadar uzatmış sonrasındada sıkılıp kısacık kestirmişimdir.kısa olduğunda uzatmak için çabalarım uzadığındada kestirmek için(bu ne yaman çelişki)...itiraf ediyorum bu konuda çok bencil ve nankörüm kendime karşı...vücut kilolarımlada çok çeliştim bir zamanlar ve halada çelişiyorum ne tuhaf:)))
zayıf olduğum yıllarda şişmanlamak, ete buda dolmak için çok çabalardım. ama yinede bir gram alamazdım.45 kilo olmanın nasıl berbat bişey olduğunu en iyi ben bilirim.aldığım kıyafetleri hep bir beden daraltıp en son şekliyle giymenin ezikliğini yaşadım yıllarca.bu yüzden çubuk krakeri çok sevdim oda benimle aynı kaderi paylaşıyordu nitekim.
sonra ansızın, birden bire, süratle sıfır beden giydiğim kıyafetlerin vücuduma dar geldiğini farkettim,evet evet kötü kaderim bana bıyık altından gülmüş ve vücudum hızla şekillenmeye başlamıştı.günler günleri,aylar ayları kovalamış, kediler mart ayını atlatmış,fareler deliklerinden tarlara çıkmış,koyunlar kuzulamış,atlar kişnemiş,insanlar üremiş ve çok kısa bir zaman dilimi içinde asi kız 45 kilodan 52 kiloya çıkmıştı.artık istediği her kıyafeti giymenin çoşkusuyla neşeli ve mutluydu.yakın çevresinin tabiriyle çalı çırpı olmaktan kurtulmuş bıngıl bıngıl etlere kavuşmuştu.fakat bu mutluluğu pekde uzun sürmedi kiloları durduğu yerde, istediği gibi durmamıştı, aldıkça almaya başladı 36 beden idealdi ama 38 beden olmayı hiç hayal etmemişti.
sonra bu duruma bir nokta koyma vaktinin geldiğini düşünen asi, bu seferde zayıflamak için uzun uğraşlar vermeye başladı.diyetler yaptı, aç kaldı,ip atladı,yürüyüş yaptı,yerlerde süründü ama bir gram bile veremedi, olmadı.çubuk kraker olduğu günleri özlemeye başladı, üzüldü içine kapandı ya daha fazla şişmanlarsam diye korkuyla düşüncelere daldı....sonra birden içindeki bencilliği farketti asi, kendisiyle barışmanın ne anlama geldiğini kavramaya başladı, küsmedi vücuduna, 38 beden olmanın hiçbir sakıncası olmadığını geçte olsa anladı.
şimdimi;yine 38 bedendeyim 40 da olsam farketmez ben buyum.evet saçlarım uzadı ama kestirsemde mutlu olurum kökü bende nasılsa.yaşamanın güzelliğini farkettim önümüz bahar...yazada kışada hazırlıklıyım hayat devam ediyor.....

yusuf hayaloğlu anısına:(((


HANGİ AYRILIK?

Hangi sevgili var ki, senin kadar duyarsız ve kalpsiz?
Ve hangi sevgili var ki, benim kadar çaresiz?

Hangi ayrılık var ki, böyle kanasın ve böyle acısın?
Ve hangi taş yürek var ki, benim kadar ağlasın?


Hangi gün karar verdin, küt diye çekip gitmeye?
Hangi lafım dokundu sana, böyle inceden inceye?
Hangi otobüs söyle, hangi uçak, hangi tren?
Seni benden götüren, beni bir kuş gibi öttüren.
Hangi kırılası eller dolanır, kırılası beline?
Hangi rüzgar şarkı söyler, o ay tanrıçası teninde?
Hangi çirkin gerçek uğruna, tükettin güzel ütopyamızı?
Hangi boşboğazlara deşifre ettin, en mahrem sırlarımızı?
Hangi cama kafa atsam?
Hangi kapıyı omuzlayıp kırsam?
Hangi meyhanede dellenip, hangi masaları dağıtsam?

Bende bu sersem başımı, karakolun duvarına vursam.
Kendimi caddeye atıp, arabaların altına savursam.
Hangi tercih beni en hızlı şekilde öldürür?
Hangi şekil öldürmez de, ömür boyu süründürür?
Kayıp ilanı mı versem, şehir şehir dolanmak yerine?
Ödül mü koysam, ölü veya diri seni bulup getirene?
Hangi ayrılık var ki, böyle diş ağrısı gibi durmadan zonklasın?
Hangi cam kesiği var ki, böyle musluk gibi içime damlasın?
Hiç sanmam! ...
Hasta kalbim bunu bir süre daha kaldıramaz! .
Feriştah olsa, böyle eli kolu bağlı bekleyip duramaz.
Hangi mübarek dua,
Hangi evliya tesir eder, seni döndürmeye?
Hangi aptal mazeret ikna eder, ateşimi söndürmeye?
Olur mu be! . olur mu?
Bu da benim gibi adama yapılır mı?
Aşk dediğin mendil mi?
Buruşturup bir kenara atılır mı?
VEFA bu kadar basit mi? Alınır mı? Satılır mı?

Hangi hırsız çaldı, seni yırtık cebimden?
Hangi pense kopardı bizi birbirimizden?
Hangi uğursuz hamal taşıdı valizini?
Hangi çöpçü süpürdü yerden bütün izini?
Hangi yaldızlı otel çarşaf serip barındırdı?
Hangi süslü manzara seni kolayca kandırdı?
Hangi şarlatan imaj böyle çabuk ilgini çekti?
Hangi pembe vaadler o saf kalbini cezbetti?

Dağ gibi adamı eze eze! .....
Hangi anası tipli parlak çömeze,
Hangi alemlerde kahkahanı ettin meze?
Hangi yamyamlara yedirdin o masum rüyamızı?
Hangi mahluklar çiğnedi el değmemiş sevdamızı?
Hangi bıçak keser şimdi benim biriken hıncımı?
Hangi mermi dağıtır insanlara olan inancımı?
Hangi bekçi, hangi polis artık zapteder beni?
Ve! .. Hangi su bağışlatır?
Hangi musalla temizler seni?
Bu Nasıl Ayrılık?...
az önce okuduğum haberle yıkıldım çok üzgünüm şiirler öksüz kaldı.
mangal yürekli yusuf'ta nokta koydu hayata......
şiirlerinle,duruşunla,ezgilerinle umudumuza umut kattın.
ELVEDA...

2 Mart 2009 Pazartesi

sevgili günlüğüm

hey heyyy heyyyy heyy aman arpa buğday danesiii ohh ohhh yandan yandan:))her sabah bu türküyle uyanmak ne güzel beee! uykunun en dayanılmaz, en tatlı anında çalan horoz sesli alarmın verdiği o büyük işkenceyi bu türkünün bastırması,ve güne daha zinde başlamama sebep bu türküyü huzurlarınızda ödüllendiriyorum ve şiddetle tavsiye ediyorum deneyin beğenmezseniz paranız iade edilecektir tarafımdan:)))
dün akşam ablama gittim kıvırcık saçlı küçük prensesimi çok özlemiştim gerçi hafta sonu bizdeydi ama yinede çok özlüyorum görmeyince.
onun sevgisi bambaşka,her gittiğimde teyze anlat anlat diye kucağımda zıplar durur.ne anlatim kıvırcık merinosum dediğimde pasaklı kızı anlat:)))eeee çocukla çocuk olursan olacağı budur işte.
bizim kıvırcık merinos daha 2 yaşında, maşallah bir dil var papuç gibi büyümüşte küçülmüş sanki.1 den 20 ye kadar bütün sayıları ezbere sayar,renklere bakıp isimlerini söyler(maşallah diyelim) bütün oyuncaklarını yanıma taşır teyze oynat hadi oynatsana, allam yawwww senin teyzen büyük canımın içi olmazki ama ayıp bebeklerle nasıl oynasın???
makyaj yaparken yanıma gelir teyze sürsene banada sürsene hadi sür yaaa dudağına ruj sürdüm ablam bastı fırçayı niye sürüyon elbiselerini batırıcak:))gazetede bıyıklı adam resmi görmüş banada bıyık yapsana diyo keçeli kalemlerinide dizmiş yanıma, tamam teyzesi ayıp ediyon:)) böyle muzurlukları bende çok seviyorum aldım kalemi elime bir tablo gibi nakış nakış kedi bıyığı yaptım(erkek bıyığı yapmadım psikolojisini olumsuz etkilememek için)sonra resim kitabından bütün kedi resimlerini kıvırcığa gösterdim, bir aynaya bakıyo bir kedi resimlerine gülüyo afacan.
bütün aile bireyleri kıvırcık merinosun bana çektiği konusunda hemfikir.bende küçükken çok yaramazlık yaparmışım... her çocuk yaramaz değilmidir zaten:)))evet bazı konularda birbirimize benzediğimiz doğru, oda çok inatçıdır benim gibi,ele avuca sığmayışı hep ben:))geçen gün akvaryumdaki japon balığını eliyle tutup çıkarmış bide ağzının içine sokuyormuş velet,bende küçükken kelebekleri yakalayıp suyun içinde boğardım,sonra civcivlerimizi severken farkında olmadan dişlerimle başlarını ısırmışım sevme şeklimde bir acayip:)))yazım bitti hadi evli evine köylü köyüne THE END.

28 Şubat 2009 Cumartesi

sevgili günlüğüm


SUSARAK


Güneş altında söylenmedik söz yokmuş...



Bu yüzden geceleri söylüyorum sevdiğimi...



Ne gece, ne gündüz yokmuş söylenmemiş söz...



Ben de söylenmişleri söylüyorum yeni biçimde...



Hiç bir biçim kalmamış dünyada denenmedik...



Ben de susuyorum sevgimi saklayıp içimde...



Duyuyorsun değil mi suskunluğumu nasıl haykırıyor...



Susarak sevgisini ilan eden çok var sevgilim...



Ama bir başka seven yok benim sustuğum biçimde...






aziz nesin...

sevgili günlüğüm

dün akşam dolmuşta evime doğru yol almış gidiyorum, kulağımda kulaklığım,gözlerim kapalı eve gidene kadar ruhum dinlensin istiyorum, arada göz kapağımı aralayıp etrafı kolaçan ediyorum ineceğim yere vardım mı diye.dolmuş yerdeki çukurlara bata çıka devam ediyor son sürat,şöför emmi;yolda bekleyen yolcuları mağdur etmemek adına doldurdukça dolduruyor tıka basa...tıkış mıkış,kardeş bacı hatta neredeyse koyun koyuna yolculuk ediyor millet.kimi çantasını,kimi arkasını kimi bilmem neresini vs'sini sakata gelmemek adına kollamak mecburiyetinde.kimiside tamamen uçkurunun derdinde, sıkıştırdıkça sıkıştırıyor yanında bekleyen biçare hatını.
dolmuşlar hakkında doğu-batı sentezi yapıldığında, her ikisinide denemiş,tecrubeli bir vatandaş olarak kentsel ve kırsal alanda dolmuş vaziyetini kısaca şöyle özetleyebilirim.
batı dolmuş vaziyetleri;
ayakta bekleyen kadın,yaşlı(erkek yada kadın) ve hamile bayana çoğunlukla yer verilmiyor.
kadınların en fazla cinsel istismara(taciz,elle yoklama,sürtünme) maruz kaldıkları alan.
insanlar soğuk ve şüpheci olmakla beraber art niyetli.
hırsız kardeşler için bulunmaz bir ganimet yeri,hünerli elleriyle kalabalık ortamda zanaatkar mesleklerini daha kapsamlı icra edebiliyorlar(cep boşaltma sanatı)...
doğu dolmuş vaziyetleri;
küçük baş hayvanla yolculuk edilir(tavuk,horoz,hindi,kaz)dolmuş daha geniş olsa idi koyun ve keçi gibi, orta baş hayvanların yolculuk etmesi kaçınılmaz olurdu.
kadın ayakta beklemez hemen yer verilir. hatta mümkünse erkek kadının yanına bile oturmaz...
cinsel taciz olaylarının hiçbiri bu küçük memlekette yaşanmaz.
hırsızlık,kapkaç,cep boşaltma... ben hiç şahit olmadım(insanlar fakir ve onurlu)
dolmuşa hakim ağır bir yağ ve peynir kokusu vardır..
insanlar iyi niyetli ve saftırlar.
yollar engebeli,kimi zaman dağların yamacında, kimi zaman dümdüz ovada...
yazım bitti hadi kış kışTHE END.

27 Şubat 2009 Cuma

sevgili günlüğüm

koca karı yöntemleri gibisi varmı beee gözünü sevdiğimin ülkesinde pardon(benimde ülkem oluyordu diymi?ülkem olarak düzeltildi bilginize)her hastalığın ayrı bir tedavi yöntemi,şekli şemali vardır,örnek verecek olursam;
ben küçükken çamaşır ipinde asılı duran mandalı olanca gücümle yakalamaya çalışırken, ayağımın altına koyduğum paslı yağ tenekesi kaydı ve kendimi biranda yerde buldum sol bacağım çıkık olarak:)))
sonra efenim o kırıkçı senin bu çıkrıkçı benim diyar diyar gezdirildim,en nihayetinde halim amca diye yaşlı bir dedenin evinde soluğu aldım.halim amca bacağıma bir iki bakıp teşhisi koydu,diz kapağında çıkıklık var(eyvahhhh kesin keserler bacağımı)diye içten içe korkuyla düşüncelere daldım.halim amca elini bir güzel yıkadıktan sonra diz kapağımı hafif yoklayıp sık dişini yavrum düzelecek gibi nasihatlar vere dursun dizimdeki hırtttttttt sesiyle bayılmışım:)))uyandığımda bacağım diz kapağıma montaj edilmişti:) de haydi gözün aydın dedi halim amca güler yüzüyle.
o gün eve yürüyerek gidebilmiştim halim amcam sayesinde...
soğuk algınlığına bardak atmanın birebir olduğunu biliyormuydunuz?annemden öğrendim bunu, annemde nenemden...
uygulama aynen şöyle;hasta olan er kişi(hatında olabilir cinsiyet şartı yok)önce bir güzel yere yüzü koyun yatırılır,sırtı açılır ve tedavi aşaması için o şekilde bekletilir,bu arada baş hekim daye(annem)küçük bardakların içinde kibriti yakıp gezdirir ve iyice ısıtır, ısınan bardakları hastanın sırtına 4x4 niyetine yapıştırır ve bir müddet beklettikten sonra şıppp diye teker teker çıkarır ve inanın bana hasta dimdik ayaktadır artık sağlıklıdır gezer tozar gününü gün eder:))
köy yerinde kadınların doktora gitme gibi bir lüksü olmadığından yine bilindik yöntemlerle doğurtulup bilindik yöntemlerlede tedavisi sürdürülür.mesela yeni doğum yapmış kadın ya tandıra yada sıcak külün üzerine oturtulur, yaraları iltihap kapmadan çabuk iyileşsin diye.çocuğu olmayan kadınlara nuksa yapılır,kız çocuğun ardından erkek çocuk isteyen ebeveynlere ise ayrıca komik bir uygulama yapılır(doğan bebek eğer kız ise üç kez eşeğin altından geçirilir)bu sayede yeni doğumlarda erkek olma olasılığı daha güçlü:))
siz hiç evde doğum yapan kadın gördünüzmü???ben gördüm:))
yaş ortalamam 5 yada 6 civarı komşumun çığlıklarını duyup koşar adım girdim eve, köyün bütün kadınları hastanın baş ucunda,sobanın üzerinde bir kazan, kazanın içinde fokur fokur kaynayan su,demir bir leğen ve leğenin içinde sancıdan kıvranan bir kadın. çok korksamda gözümü kırpmamış ve şaşkın şaşkın izlemiştim olan biteni:)tüm bu bağırışların ardından kadının dizliğinin içine düşen bir bebek ağlaması ve sevinçle ışıldayan gözler,sözler(bıra xeyiri)hayırlı olsun bebek.
sözü çok mu uzattım ne???gidiyom sevgiyle kalın:))

26 Şubat 2009 Perşembe

sevgili günlüğüm

merhabalar hepinize cümle aleme fingirdek şadumana bitlere kenelere karıncalara otlara böceklere en içten sımsıcak merhaba....(mahsus virgül koymadım bu kısım bir solukta okunmalı adet böyle)
matildaya son zamalarda bir haller oldu çözemedim,çözmek için büyük bir uğraş sarfediyorum.
kızın yürümesinden tutunda konuşması ve hatta gülmesine kadar herşeyi değişti bir hava bir kokonoşluk bir kendini beğenmişlik sormayın gitsin(dağ dağa küsmüş dağın haberi yok)özelliklede ben ve yakın arkadaşım maviş gözlüye bu tavırlar farkındayız...
sahi yaa ben günlüğüme yakın arkadaşım maviş gözlüden hiç bahsetmedim diymi?maviş gözlüyle şirketteki departmanlarımız farklı olsada çok sıkı bir dostluğumuz var sabah aynı durakta bekleriz,akşam aynı yerde iner bazen indiğimiz gibi kendimizi çarşının ışılarına bırakır vitrin vitrin dolaşır alışveriş yaparız.aynı fikirleri paylaşır ve aynı yasak türküleri dinleriz büyük bir zevkle... bir çok ortak yönümüz var mavişde benim gibi asi ve zor:)))matildanın tek sıkıntısı bizim sıkı dostluğumuzu çekemiyor olması ve bunu dillendirememekle beraber konuyu farklı boyuta taşımak.işin özü maviş ve ben matildayı çekemiyormuşuz ha ha ha(böyle düşünüyormuş bizim saf matilda)nesini çekemiyeceksek??? bikere 32 yaşında ama hayata dair hiçbir planı yok, bugünü yaşıyor ve yarın umrunda bile değil.hiçbir fikri benimsemiyor, kötüde olsa insanlar bir fikri savunmalı, karşı çıktığı düşünceleri eleştirmeli.magazinsel konular yerine daha güncel konuları takip etseydi eğer aklının içi samanla dolmayacaktı belkide...ve hala herkes bu içi boş matildayı kıskanıyor öylemi:))
herşey bir yana suratı bir karış asık ve ruhsuz bir duvarla yanyana çalışıyor olmak berbat bir durum umarım matilda bizi anlar ve bu anlamsız davranışlarına bir son verir umarım....

25 Şubat 2009 Çarşamba

sevgili günlüğüm

bir dünya düşlüyorum!

kardeşlik türküleri söylense sınır boylarında

barışa çekilen halaylar eşliğinde eller tutuşsa

gökyüzünde füze yerine kuşlar uçuşsa...

bir dünya düşlüyorum!

mezopotamyada kelebekler

kudüste güvercinler hayat bulsa

bir dünya düşlüyorum!

diclenin suyu kan değil

ölüm değil,

oluk oluk özgürlük aksa...

bir dünya düşlüyorum!

içinde çocuklarada yer olsa...


asiçiçek yazdı

24 Şubat 2009 Salı

sevgili günlüğüm

HASRETİNDEN PRANGALAR ESKİTTİM
Seni, anlatabilmek seni.
İyi çocuklara, kahramanlara.


Seni anlatabilmek seni,


Namussuza, halden bilmeze,


Kahpe yalana.


Ard- arda kaç zemheri,


Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu.


Dışarda gürül- gürül akan bir dünya...


Bir ben uyumadım,


Kaç leylim bahar,


Hasretinden prangalar eskittim.


Saçlarına kan gülleri takayım,


Bir o yana


Bir bu yana...


Seni bağırabilsem seni,


Dipsiz kuyulara,


Akan yıldıza,


Bir kibrit çöpüne varana,


Okyanusun en ıssız dalgasına


Düşmüş bir kibrit çöpüne.


Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,


Yitirmiş öpücükleri,


Payı yok, apansız inen akşamlardan,


Bir kadeh, bir cıgara, dalıp gidene,


Seni anlatabilsem seni...


Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır


Üşüyorum, kapama gözlerini...


ahmed arif

23 Şubat 2009 Pazartesi

sevgili günlüğüm

26 yıllık hayat mücadelemde 2 adet gönül kırığım,birkaç tane görücü aday adaylarım ve 10 larca platonik aşklarım olmuştur.bugün siz çok sevgili okuyucularıma görücü adayım hüsamı anlatmak istiyorum aklıma geldikçe kah gülerim, kah sırıtırım, kah deliririm:))
evde kalacağım korkusuyla gün be gün kabuslar yaşayan sevgili aile büyüklerim kendi rızamla evlenemeyeceğime kanaat getirip görücülere açık kapı bırakırlar. gelsin görücüler, gitsin pehlivanlar, bre yiğitler, cengaverler, dallamalar hepsinden bolca mevcuttur güzelim şehrimde:))
yine böyle günlerden birgünün akşamı ev yakın akraba ziyaretleriyle şenlenir, herbirinin yanında en az 2 çocuk pardon canavar demeliydim:)bütün aile bir arada bol koyu sohbetler ile devam eden akşam münasebeti, cabbar emminin oğlu hüsamla dahada perçinlenir:))ben hüsamı hiç tanımıyorum hoş cabbar emmininde sadece adını duymuşluğum var bundan gayrı görmüşlüğüm yok.
gülistan yenge şöyle söz eder hüsamdan;cabbar emminin küçük oğlu hüsam varya,ha bildin mi yenge(güya annemle konuşuyor)tahsilini bitirmiş, artık eli ayağı düzgün tanıdık iyi bir aile gızıynan başgöz olmak istiyomuş yenge(bunu söylerken hafif bıyık altı sırıtmasına şahit oluyorum cangolozun)cabbar emmide bizim gızı layık görmüş oğluna ne diyon yenge???ailede benden başka evlilik yaşını geçiren olmadığı için bu taşların bana atıldığının farkındalığından, başım önüme eğiliyor ister istemez ses etmiyorum. oysa eski asi olsa çoktan verirdi ağızlarının payını sadece susuyorum el mahkum...
o gün çaresiz hüsamla tanışmayı kabul ediyorum başıma geleceklerden habersiz???
aracı olan aile fertleri buluşma yerini bizim ev olarak belirleyince, böyle ilkellikmi olur beee diyip postamı koyuyorum herzamanki asiliğimle heran bir delilik edip vazgeçeceğim korkusuyla bu defada onlar benim isteklerime boyun eğiyorlar çaresiz:))buluşma yerini ve gününü kendim belirleyip falanca restorantta karar kılıyoruz hep beraber:)
görüş günü geldi çattı sevdiğim, yarenim diye bir türkü geliyor bu satırları yazarken aklıma...
hüsamla görüşeceğim gün aslında hiç süslenmek gelmiyor içimden hatta eşorfmanlarımla gitsemde olur diyorum ama el mahkum süslenmeliyim kendimi beğendirmeliyim hüsama yoksa animallah evde kalıcam korkusuyla bunlar kendilerini yiyip bitirecekler vahki ne vahhh.
neyse lafı fazla uzatmıyorum o belirlediğim mekana hüsamdan önce gitmeyi tercih ettim(hüsam buralara yabancı önce gitmeliyimki aradığında şurdayım burdayım tariflerini daha kolay yapabilim)gittim oturdum az sonra zırrrr bizim hüsam aradı asi hanımefendi ben geldim hangi masada oturuyorsunuz efemmm? burdayım lan kıçıkırık ahada tam karşındaki zerafeti nasıl olurda görmezsin demek isterdim,diyemedim.hüsam bey soldan 2. masada oturan benim, zaten gördüğün gibi benden başka yalnız oturan yok çevrede bilmem farkındamısın.başım öne eğik botumun fermuarını çekiştirirken 2 kocaman ayak belirdi hemen yanıbaşımda öhöö öhööö merhaba oturabilirmiyim? zaten cevap vermeme fırsat vermeden direk daldı masaya mal gibi.
hayatımda ilk defa kendimi bu kadar çaresiz,düşkün ve yardıma muhtaç hissetmiştim o gün ve sonrasında günlerce ağlayıp zırladığımı hatırlıyorum.karşımda oturan insan değildi kocaman ayaklara sahip, kıllımı kıllı,ceketinin cebinde küçük tıpalarda bitkisel ilaçlar taşıyan ve her su içişinde bunlarıda içine ilave eden onlarsız bir yaşamı asla düşünemeyen varsa yoksa sağlığım sıhhatim diyen bir bir kazma vardı.allahım ne işim vardı benim burda, asi aklını peynir ekmeklemi yedin kızım sen içine tüküreyim ben böyle görücü usulü evliliğin offfff yazarken bile o anki sitresi yaşıyorum ne gündü beee:))
o gün hüsamın yüzüne hiç bakmamaya özen gösterdim. konuşurken;duvardaki tablolara bakıp cevap vermek daha mantıklı gelmişti bana. bunu hüsamda farketmiş olacak, zaten asık olan suratı birkarış daha asılıverdi. görüşmenin sonunda birdaha görüşmemek üzere mekandan apar topar hatta kaçarcasına uzaklaştığımı hatırlıyorum:))
sonuç olarak o buluşmadan sonra hayatımda yeni bir perde aralanmış oldu zaten asiydim iyice asi oldum ve o son görüşmem oldu:))görücü usulü evlilik benim kitabımda yok(büyük konuştum gene)THE END

22 Şubat 2009 Pazar

sevgili günlüğüm

sabahın köründe içtiğim çayla biraz kendime gelir gibi oldum yoksa inanın gözlerim yumuk yumuk açılmıyor, hala uyanamamış halde geliyorum işe ne tuhaf:))gelir gelmezde kötü bir haberle sarsıldım üretimdeki çalışanlarımız 1 haftalık ücretsiz izine çıkarılmışlar ve ben bunu şimdi öğrendim.hangi arada böyle bir karar verildi hayret? şaşkın ve üzgünüm...düşünebiliyormusunuz bu insanların çoğu ev geçindiren babalar ve anneler. kimi kirada, kimi gırtlağa kadar borçlu kasaba,bakkala,manava....hani kriz bizi teğet geçmişti,hani türkiyenin refah seviyesi yükseliyordu kimi kandırıyorsunuz siz beee.evet birilerinin refah seviyesinin yükseldiği doğru; zengin zenginleşiyor fakir ise dahada fakirleşiyor türkiyenin acı gerçeği malesefki bu...birilerinin oğlu gemicikler satın alırken,pırlantaların içinde yüzerken benim emekçi yoksul halkım haketmediği bir sömürüyle karşıkarşıya yok mu buna dur diyecek bir babayiğit???
evet gerçekler her ne kadar canımızı acıtsada durum bundan ibaret ve korkarım sadece bununlada sınırlı kalmayacak,felaket tellallığı yapma amacında değilim, ama ülke gidişatına bakıldığında ben pekde umut verici bir ışık göremiyorum...
şuan heryerde bir seçim telaşı aldı başını gidiyor,seçimlerden sonraya bakılmalı,göstermelik yardımların kokusu seçimlerden sonra fazlasıyla kazık niyetine fakire fukaraya geri gelecektir emin olun.bırakında şimdilik onlar safarilerine devam edip,pırlantacıklara ortak olsunlar keyiflerini kaçırmayalım durduk yere ağızlarının tadı bozulmasın...

sevgili günlüğüm

merhabalar herkese özlemişim yaaa,şiir tadında yazmaktan kendi günlüğümü tutmayı ihmal ediyordum neredeyse yetiştim nihayet:))evet gelelim bugünkü mecmua konuma ben duyunca çok güldüm(ağlanacak halimize)...bakalım sizler ne düşüneceksiniz okuyunca???
bugün chp genel başkanı deniz emminin izmitte bir mitingi vardı malum hepiniz haberdarsınız bu durumdan neyse efem bu miting curcunasının hazırlıkları günlerdir hummalı bir şekilde devam ediyordu chp nin ilçe teşkilatlarında,çalışma derken hem miting yapılacak yeri organize ediyorlar hemde miting kalabalık olsun diye insan topluyorlar bizim semttede isim vermek istemiyorum himmet abi olsun adı.bütün mahalleliyi toplamış başına mitinge gelen herkese para veriyorlarmış diyip adam topluyor kendince. millet zaten işsiz verilen bu cazip teklifi duyunca hemen kabul etmişler haliyle, vah memleketimin haline vahhh.birkaç otobüs adam toplamıyı başaran uyanık himmet abi kaptığı gibi götürmüş insanları mitinge.hadi bol mitingler diyip seyrettim arkalarından bizim mahalleliyi derin derin....
akşam oldu ve bizim saf mitingcilerimizde geldi:)hepsinin surat bir karış para beklerken bedava parti bayrağı ve şemsiye armağan etmişler tabi ana parayı himmet abi götürmüştür o kesin. olan bu soğukta saatlerce deniz emminin palavralarını dinlemek zorunda kalan insanlara oldu üzüldüm gerçekten çok üzüldüm insanların düştüğü hale üzüldüm:((memleketi korkarım daha zor günler bekliyor.
dipnot:bu yazıyı siyaset olsun diye yazmadım yazdıklarım doğrudur.

21 Şubat 2009 Cumartesi

sevgili günlüğüm

sevgi dolu bir yürek,yeşeren umutlarla merhaba;sebebini bilmediğim bir mutluluğu yaşıyorum, bu gün tuhafım, herzamankinden daha mutluyum kalbim sebepsiz deli gibi hızlı ne oluyor bana?
bazen kendimi anlamakta güçlük çekiyorum ama itirazım yok bu duruma memnunum:))ve mutlu!geleceğe dair planlarım var,ve yapacaklarım....artık yaşamak için bir yığın sebebim var.öyle kafama estiği gibi kaçıp gitme planları kuramam,mutluluk trenini bir kez daha erteleyemem,başka baharlar değil bu bahar olmalı hayatımda.
biliyorum ve hissediyorum mutluluk bana çok yakın.

sevgili günlüğüm

ateş suya hasret
su toprağa

toprak güneşe...

yaşam ise sevdaya

sevdam yüreğime sığmayacak kadar sonsuz

sevdam öyle derin, öyle içten

bir kuş kanadı kadar özgür
yada tutsak

sevdam ateş gibi hırçın

kor gibi sessiz

yangınlara sevdalı yürek

yürek suskun

yürek suçlu

yürek sonu olmayan uçurum


asiçiçek yazdı

20 Şubat 2009 Cuma

sevgili günlüğüm

bugün sizlere dürdane ile kızı merdaneyi anlatmak istiyorum güzelim memleketimin ilginç insan manzaraları arasında bir aile.dürdane teyze aslen trabzonlu olup adapazarında doğmuş ve evlenene kadarda adapazarının havasını solumuştur zamanın evvelinde,taki rahmetli kocası veciyi tanıyana kadar...veciyle görücü usulü tanışıp görüşüp mercimeği fırına vermeye karar verip evlenirler ve istanbul'a yerleşirler,mercimeğin fırında pişmesiyle beraber iki yumurcak bebeleri olur biri erkek diğeri kız(merdane).merdane benden 1 yaş küçük abisi dombalak hayri benimle aynı yaştadır.mutlu mesut devam eden yaşamları veci amcanın hastalanıp çok kısa sürede rahmetli olmasıyla sarsılır.dombalak hayri 7 merdane henüz 6 yaşlarındadır ve ne olup bittiğini anlamayacak kadar küçüktürler.anneleri dürdane hanım çocuklarına daha iyi bir yaşam sunma amacıyla neyi varsa satmış(ev,araba ve arsaları) har vurup harman savurmuş...çok kısa bir süre sonrada bakanımız yok deyip evlenmiştir ailenin rızası olmadan...geçen yıllar sonucunda dürdane büyüyerek serpilip benim gibi bir kız oluverdi:))tombalak hayride bundan 1 yıl önce yıldırım nikahıyla kendi gibi tostombalak bir hatunla yuvasının temellerini kurdu,duyduğuma göre yıldırım aşkıymış onlarınki:)))neyse konumuz zaten tombalak hayri değil dürdane ve ana kuzusu yavrucağı bir denesi merdanesi(şu bizim dişlek merdane canımm)
dürdane teyze şekli şemali tarif edilemeyecek kadar ilginç bir yurdum insanıdır.kızı merdaneyi uçan kuştan sakınan, kıskanan,sıka sıka limon gibi suyunu çıkaran özen ve itinayla üzerine titreyen bir annedir öyleki bu yaşına kadar kesinlikle bir başına bırakmamıştır. merdanenin hiç arkadaşı yok bildiğim kadarıyla olmasınada en büyük engel annesi dürdane teyze kanımca:))erkek arkadaşlarıyla buluşmaya bile annesiyle gider..eee tabi böyleliklede en uzun aşk kaçamağı sadece bir kaç günle sınırlı kalır.düşünebiliyormusunuz sevgilinizle buluşmaya annenizle gidiyorsunuz, tanrım bundan korkunç bir vaka olabilir mi?
kuafördeki epilasyon işlemlerinden tutunda,arkadaşlarının doğum günlerine varana kadar her an her dakika annesiyle bebaber böyle hayatmı olur beyaaaa.
birgün merdaneyle konuşurken laf arasında hazır yeri gelmişken diyip sordum;
ne zaman görsem hep annenle takılıyorsun, tamam annen hayattaki en değerli varlığın ama insan sevgilisiyle buluşmayada annesiyle beraber gitmezki canım:))merdane durdu durdu derin bir düşünceye dalarak tam cevap vermeye yeltenecek,annesi dalmazmı mevzunun içine:)kızımı sokağa yanlız salsaydımda kurtlara, ayılara yemmi etseydim.o benim nazlı narin kızım. ben kızımı gözümden bile kıskanırım gece yatarken odasının kapısını bile kilitliyorum(utanmasa wc ye bile beraber gidiyorum diyecek,hatta evlendirirse gerdeğede girer bu kadın)
madem bu kadar güvensizsin çevrene karşı, evinde bile güvenin yoksa, neden elin adamıyla evlenip kızını kendi evinde mahkum ettin. yazık senin anneliğine diyecekken, kendi annemin sus yoksa ağzını yırtarım der gibi kaş göz seyirtmelerini görüp susmak zorunda kaldım çaresiz:)))yoksa en okkalısından bir cevabım vardı güvensiz pinpirikli hatta psikolojikmen ruh sağlığı bozuk dürdane teyzeye...Allahım ruhu bozuk insanlardan biz masum kullarını koru.amin:))şekil(A)da görülen resimlerde soldaki boynu bükük küheylan merdane ortadaki cazgır anası dürdane en sağdaki gozel gızda benim efenim:))
yarın yeni yepyeni mecmualarla yeniden buluşmak istiyem:) sevgiyle kalın okuyucular...

19 Şubat 2009 Perşembe

sevgili günlüğüm

değişiyormuyum ben?evet evet değişiyorum, sanırım yaşladım.eskisi gibi bol kahkahalar atmıyorum,komik olan her neyse bir tebessümle geçiştiriyorum.çok çabuk parlamıyorum alttan almayı öğrendim.asi diye bilirdim kendimi, başkaldırırdım herşeye tatar ramazan gibi haksızlığa gelemez postamı koyar,çomak sokardım sorun yumağının içine.şimdi öylemiyim hayır değilim şimdi bir adım atarken bin düşünür,enine boyuna ölçer hesaplar bütün muhasebesini yaparım hayatın.bu ağırbaşlılığı hiç konduramıyorum kendime, çok zoruma gitsede hayat bana bunu emrediyor. eski asi olsam itiraz eder hır çıkarır sonu olmayan uçurumlara atardım kendimi...(ama şimdi duruyor ve düşünüyorum)
şarapnel parçalarında aradım belkide özgürlüğümü,ölüme düğün gibi gitmeyi düşledim en asi çağımda.kendi yarınım değil gelecek yarınlar içindi mücadelem,şimdi artık bir mücadelem bile yok hayat kavgasından başka....
değiştim ben! kızkıza kavga yapmıyor saç baş girişmiyorum ne tuhaff:))erkeklere de kafa tutmuyorum korkuyormuyum yoksa???
ağaçların tepesine çıkmak artık çok uzak bir hayal benim için(ceviz ağacımı kesmişler)
yeni icatlar peşinde koşmuyorum.eskiden salçalı reçel,turşu tatlısı,acılı helva gibi değişik yemek denemelerim olurdu,şimdi yemek pişirmeye vaktim bile yok çok yorgunum(hamaratlık güdümü yitirdim)
yaşlanmak ne garip şey!
ben asiyim dağların marazı, rüzgarın kızıyım yakışmıyor bana bu durgunluk ben asiyim..... silkelen kendine gel asi, git bir elini yüzünü yıka, baktın yine olmuyor iki şamar patlat yüzüne öyle devam et asiliğine yılma sakın asi hep asi kal...

sevgili günlüğüm


hayat denen şey ne garip anne

bir yaşam son bulur hüzünle

bir yaşam başlar yepyeni

kimi gözler hüzünle ağlarken

kimi gözler mutlulukla ışıldar

hayat yine yeni yepyeni devam eder......

dağ aynı
deniz aynı

bulut aynı

güneş aynı

kimbilir nelere şahitlik etti bu kutsallık

dağların dili olsada konuşsa acılı sevdaları

nehirler akıtsa bütün yaşanmışlıkları oluk oluk

toprak kussa içindeki nefreti

kan kokuyor hava

rüzgar ölüm sessizliğinde

yaşam ve ölüm kavgaya tutuşurlar

bir hayat son bulur
bir yaşam belirir yeniden.....
asiçiçek yazdı...

İzleyiciler